"Fırtınaları aldırma! Esip geçerler..."

77 17 39
                                    

İnsanlar, ah insanlar, ah bizler. Nasıl varlıklarız? İyi, kötü, akıllı, tembel, dürüst, yalancı...
Biz neyiz? Neden hiç birimiz aynı değiliz? Neden dürüstlüğün, iyiliğin olduğu bir dünyada tam zıt karakterler vardır ki?
İnsan, insanı yorar. Ve biz çok yoruluyoruz.

Kafamı çevirdiğim anda tabii ki gördüğüm Deniz değildi. Hepiniz o sandınız biliyorum. Gördüğüm kişi içimi rahatlattı, aynı anda da tedirginleştirdi. Bu Ali'ydi. Saçlarını kesmiş, biraz sakal uzatmış ve son gördüğüm halinden daha iyiydi. Ali'ye gülümseyerek, arkasında oturan Deniz'e baktım. Göz göze gelmiştik. Eskiden olsa yüzüne gülümserdim fakat şu an öyle bir şeyi asla yapmam. Gözlerimi devirdim ve yüzümü ekşiterek Ali'ye döndüm.
Yalandan çok eğleniyormuş gibi yapıyordum. Nasıl da sinir oluyor. Ve bu benim çok hoşuma gidiyordu.

Ali ile biraz konuştuktan sonra kantinden ayrıldım. Sınıfıma çıkarken; ayağımın altına yapışan bir kağıt parçasının beni rahatsız ettiğini fark edip durdum. Katlanmış bir şekildeydi.

"Ya yine mi?" diye söylenirken kağıdı açıyordum ki Furkan kolumdan tutarak beni hızla sınıfa sürükledi.

"Ne oluyor Furkan? Kolumu ağrıttın!" Sinirli bir şekilde kolumu ellerinin arasından hızla çektim. Yine telaşlı bir ifade vardı yüzünde.

"Özür dilerim Sıla! Gerçekten fark etmedim."

"Tamam tamam sorun değil. Ne oluyor? Anlat artık!"

"Okulun kapısında bizi bekleyen birileri var." Bizi bekleyen birileri mi var? Yalnız bunu içimden değil dışımdan söylemem lazımdı.

"Bizi bekleyen birileri mi var?" Aferin kız! Şu durumda bile kendimle dalga geçiyordum. Şunu söylemeliyim ki yavaştan sıyırmaya başladım.

"Evet. Hadi inelim! Hem artık korkmak yok. Değil mi?"

"Evet, öyle." Burnumun içinden konuşuyordum. Hem o adamlar olmamalı sanırsam. Bu kadar ileri gidemezler!

Hızla aşağıya inerken siyah, lüks arabayı görünce gerildim. Yutkundum ve gözlerimi iyice sıktım. Derin bir nefes aldım ve ilerledim. Bu gerginliklere, içimin titremelerine alışmıştım artık.

Arabanın kapısı açıldığı sıra içeriden muazzam bir şekilde lavanta kokusu geliyordu. Arabaya geçtik. Karşımızda iki tane adam vardı. İri yarı, takım giymiş ve suratsızlar. Ne oluyor burda ya? Nereye gidiyoruz biz?

"Nereye götürüyorsunuz bizi?" Diklenerek sorduğum için bakışları değişmişti ikisininde.

"Gidince görürsünüz!" Godonco gororsonoz. Bilmiyordum ya sağol!

"Siz kimsiniz? Ne istiyorsunuz bizden?"

"Kes sesini!" Arkamdan gelen ses bir anda sıçramama sebep oldu.

"Kesmezsem ne olur?" Kızım sussana!
Karşımda oturan siyahi adam belinde ki silahı gösterdi gizliden. Aynen filmlerdeki gibi.

Bir kaç saat sonra boş bir arazide durduk. Arabadan indik. Etrafa bakınırken sadece bir konteyner gördüm. Koskoca arazinin ortasında sadece bir konteyner vardı.

"Ee şimdi ne yapıyoruz? Hadi biri anlatsın niye geldiğimizi." Çok rahattım ya şaka gibi. Belki ölücem birazdan ne biliyoruz?

DİPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin