"Taşlı yollar, kumlu yollar kadar kolay değil..."

169 58 89
                                    

Ne kadar çabuk kararlar veren bir insanmışım ben. Bir gün elimle onu boşluğun içine itip, diğer gün ise koşa koşa kurtarmaya gidiyorum. Daha onu tanımıyorum bile. Sadece küçüklüğünden bu yana başına gelen acı olaylarını biliyorum. İnsanların acılarını bilmek onu tanıdığımızı gösteren bir delil midir sizce? Bana göre hayır. Sadece sevdiği şeyleri de yeterli değil tabii. İkiside şart!  Ali'nin hangi yemeği, rengi, sporu, takımı, mevsimi, dersi, müziği sevdiğini bilmiyorum. Tüm yolları geçerken öğrenecektim. Onu tanıyacaktım.

Furkan yanıma geldiği zaman ona her olan biteni anlatmak için sabırsızlanıyordum. Bana selam verdi ve arabanın kapısını açtı. Hızlı bir şekilde arabaya bindim. Bana döndüğü zaman ona sımsıkı sarıldım. Hemen anlatmaya başladım.

"Furkan, kızacaksın biliyorum ama ben bugün okulda Ali'yi aradım. Bulamayınca evine gittim." Çok sert bir bakış attı ve eli direksiyonu iyice kavradı, sımsıkı sıktı. Devam ettim.

"Kapısı açıktı. Korktum aniden içeri daldım." Gözlerini kocaman açarak, sözümü kesti.

"Sıla, sakın bana aklımdan geçeni söyleme." Şaşırdım ve büyük bir kahkaha attım. Yine saçmalıyordu.

"Hayır, hayır düşündüğün gibi bir şey yoktu. Neyse içeri daldım bide ne göreyim. Ali zavallım yere kapaklanmış ağlıyor. Tabii hemen yanına gittim. Sarıldım, ben yanındayım, ağlama dedim. Zor sakinleşti. Yanında olacağım derken de öylesine demedim. Gerçekten de olacaktım. Olmam lazımdı. Olmamız lazımdı." Furkan ani bir fren ile arabayı durdurdu ve bana döndü.

"Olmamız derken Sıla? Ne demek istiyorsun? Kusura bakma ama ne sen ne ben o çocuğun yanında olacağız. Geçen gün seni nasıl ağlattığını ikimizde gördük. Eğer bir daha aynı şekilde seni ağlatırsa onu öldürürüm. Anlıyor musun beni? Öldürürüm. Senin de böyle bir şey isteyeceğini sanmıyorum. Eğer hapiste bana temiz çamaşır getirip sadece birkaç saatliğine görmek istiyorsan, tamam git onun yanına. Ben hapisteyken zaten o da olmamış olacak. He eğer böyle bir şeyin yaşanmasını istemiyorsan, bir daha onla aynı ortamda bile olmayacaksın. Sen benim kardeşimsin, en yakın arkadaşımsın ve ben senin üzülmene dayanamam. Beni anlamanı istiyorum."

Son cümlesini söylerken sanki acınacak bir haldeymiş gibi bakıyordu. Biraz da hırslı gözler ile. Ne yapacaktım şimdi? Ali'ye söz vermiştim. Adım adım onu iyi edecektim. Yaralarını saracaktım. Furkan'ı kaybetmek niyetim değil tabii ki. Fakat ikisinin de hayatı söz konusuydu.

Furkan'ın sözlerinden sonra karnıma kramp girdiğini hissettim. Hala içimde umut vardı biliyordum ama ben kendimi üstünde "Umutsuzluk" yazısı olan kuyuya attım. Ve yardım bekliyorum.

Kumlu yollar Ali'ye "tamam" demek kadar kolaydı. Taşlı yollar ise Furkan'a "hayır" demek kadar zordu.

Furkan arabayı bizim meşhur, her hafta muhakkak uğradığımız pizzacının önünde durdurdu. Çok acıkmıştım. Furkan nasıl anladı bilmiyorum ama gelmemiz çok iyi oldu. Furkan benim her şeyimi anlardı. Belki de beni ona bağlayan buydu. Her şeyimi anlaması, görmesi, hissetmesi. Onu kaybedemem. İki tane büyük boy pizza söyledik ve sabırla bekliyordum.

"Evet Sılacık acıktık mı?" Az önce konuştuklarımızı kafasından silmiş gibi bir ses tonu ve neşe vardı.

"Hem de kurt gibi. Acıktığımı nasıl anladın? Oysaki sızlanmadım." Kıkırdadım. Gözlerini üzerime dikti.

"Ben senin nefes alıp verişlerinden bile ne olduğunu anlarım, ama bir başkası benim seni anladığım kadar anlayamaz." Gülümsedi. Bende ayağa kalktım.

"Ya gel valla sarılacağım, gel gel, içimden geldi, bir kanım kaynadı." Kahkahalar içinde ayağa kalktı. Ve ona sımsıkı sarıldım.

"İyi ki varsın." Kulağına fısıldadığım zaman bir koku aldım. Pizza.

DİPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin