Sabah uyandığım zaman ne okula gitmek ne de onu görmek istiyordum. Hala "o" diyordum. Adını bile bilmiyordum. Bu durum fazla hoşuma gitmiyordu.
Kahvaltımı yapıp ağır adımlarla evden çıktım. Furkan beni her zaman ki gibi aşağıda bekliyordu. Arabaya bindiğimde bana hiç bakmıyordu bile. Kızgın olduğu çok belliydi. Mesajlarına cevap vermedim, aramalarına geri dönmedim. Haklıydı ama dün yaşadıklarımı öğrense, hissettiğim duyguları bilse benim tek başıma dışarı çıkmama bile izin vermeyecekti. Ona tekrar yalan söyleyemezdim ama. Ona doğru döndüm ve dün olan her şeyi teker teker anlatmaya başladım. Soluksuz bir şekilde...
En sonunda da özür diledim ve bir daha asla böyle bir şey yapmayacağıma söz verdim. Bana hala bakmıyordu. Dalgalı kumral saçları önüne gelmişti. Elimi uzatıp saçlarını geriye doğru atmak istediğim sıra kafasını elimden uzaklaştırdı. Evet Furkan bana çok kızmıştı. Kızgınlığını bir kenara koydum kırgınlığı bana dokunuyordu. Defalarca özür diledim en sonunda affetmişti. O bana kıyamazdı. Okula yetiştiğimiz sırada bahçeye girmeden Furkan birden arabayı durdurdu ve bana doğru kendini çevirdi.
"Bir daha böyle bir şey olursa, affetmem. Biliyorsun değil mi?" Sesi yumuşaktı.
"Biliyorum koca adam. Merak etme sana haber vermeden nefes bile almayacağım." Ufak bir kahkaha atarken onunda bana güldüğünü fark ettim.
"Bak ona iznim var. Onu sormana bile gerek yok küçük hanım. Şimdi bir şey olur toplu katliam çıkmasın." Büyük bir kahkaha attık ikimizde.
Furkan beni mutlu eden tek insandı. Başka bir arkadaşa ihtiyacım yoktu. Tek başına 5 kişilik arkadaş grubunun içindeki karakterleri tek tek doldurabilecek insan. Yanıma başka birisini istemiyorum. Sevgili veya bir kız arkadaş. Onun da tek arkadaşı bendim. Diğerleri ile benle eğlendiği kadar, benle derleştiği kadar, benle saçmaladığı vakitler kadar; eğlense, dertleşse, vakit geçirse şuna benim yanımda değil onların yanında olurdu diye düşünüyorum. Zaten kendisi de sürekli dile getiriyor.
"Tek sen varsın."
Sınıfa çıktığımızda ilk ders boştu. Kantinden çay alıp oturduk. Eskilerden bahsettik. Furkan'ın eskileri deyince kara listeye yazdığı eski sevgilileri aklına geliyordu. Sevgilileri ile maceralarını anlatıyordu. Hepsini 100. anlatışı diyebilirim. Her defasında da ilk defa dinlemiş gibi gülüyordum. Bir şarkıyı çok fazla dinleseniz bir süre sıkılırsınız ama Furkan'ın hikayelerini hep dinleseniz "of" bile demezsiniz.
"Hani bir tane boylu poslu sarışın vardı ya. Adı neydi onun? He Eylül. Ne güzeldi be! Kızla sevgili değildik ama ben öyleymiş gibi davranıyordum. Sonra bir gün çıkışta 10 tane genç toplanmıştı. Biri Eylül'ün abisi olduğunu ondan uzak durmamı, yoksa kötü olacağını bilmem ne bilmem ne gevelenip durdu. Ben onu ilk tek sanmıştım. Dedim ki bu benden zayıf ben bunu döverim. Yaklaşınca geri kalanların hepsi başıma toplandı. Meğerse arkadaşlarıymış. Korkudan nasıl titriyorum görmen lazım. "Abi siz benim terbiyesizliğimi hoş görün. Ben kendi cezamı kendim veririm. Saygılar, Eylül bacımada selamlar." arkama motor takmışlar gibi koştum. Fena rezil oldum ama nasıl gülüyorlardı varya. O gün Eylül'ü kara listeden silip kendi adımı yazdım." Bu anlattığının karşısında daha fazla dayanamadım ve büyük bir kahkaha atmaya başladım.
Gülerken kısılan gözlerimi kantinin çıkışındaki koridora çevirdiğimde bir anda gülen yüzüm soldu. O beni izliyordu. Bana bakarak gülümsüyordu. Sanki beni izlemek ona huzur, mutluluk veriyordu. Ona sert bakış atınca hemen yüzünü düşürerek oradan uzaklaştı. Neden ona öyle davranıyordum ki? Bana hiçbir şey yapmamıştı. Hatta bana başka yere baktığı gibi bakmıyordu. Bana bakarken tüm dünyanın güzelliğinin içine yerleştiriyor gibi bir edası vardı üzerimde. Sanki gözleriyle üstüme bir kalkan oluşturmuş ve oradan çıkarmamak ister gibi bakıyordu. Bu ne demekti bilmiyorum ama öğrenecektim. Hızlıca Furkan'ın yanından kalkıp onun peşinden gittim. Furkan orda kızlar ile konuşmakla meşgul olduğundan beni fark etmedi bile.
Sınıfına girdiğimde kimse yoktu. Tek biz vardık. Ben ve o. Bana kaşlarını kaldırarak baktığı sırada tüm cesaretimi topladım ve ona tek bir soru sormak istiyordum. Şimdilik.
"Adın ne?" Yutkundum.
"Neden merak ediyorsun ki?" Kendinden çok emin bir şekilde.
"Yanıma geliyorsun, hiçbir şey demeden gidiyorsun, dün beni kurtarıyorsun ve bugünde kantinin kapısından beni izliyorsun. Merak etmem biraz doğal değil mi sence de?" Sesim titriyordu.
"Tamam, haklısın. Ben Ali. Ali Kara. Okula yeni geldim. Aslında şu an bitmiş olması gerekiyordu ama bazı sebeplerden dolayı dondurdum. Başka merak ettiğin bir şey var mı prenses?" Gülümsüyordu. Elini boğazına götürüp boğazını temizledi.
"Bende Sıla. Sıla Demir. Başka merak ettiğim bir şey de yok. Şimdilik." Yutkundum ve uzun bir sessizlik oldu. Sadece birbirimize bakıyorduk. Bir anda ona karşı yumuşadığımı hissettim. Derin derin bakıyordum sanırım...
Kafamı iki yana sallayarak kendimi toparladım ve yapmacık bir gülümseme ile yüzüne baktım. Sınıftan çıkmak için usulca arkamı döndüm ve tam çıkacakken bana;
"Benden korkma bir daha. Dedikleri gibi bir insan değilim ve sana her şeyi anlatmak istiyorum ki istemesende anlatmam lazım."
Sesinde ki hüzün içinin nasıl olduğunu sanki ispatlamıştı. Bir yandan da çok sinirlenmiştim. Korktuğumu nerden anladı bilmiyorum ama artık korkmuyordum. O kimdi ki ondan korkayım? Arkamı döndüm. Gözlerimi devirdim.
"Senden korkmuyorum ve asla korkmayacağım." Sanki bu dediğim onu mutlu etmişti ama içinde ki kopan kıyametin nedenini merak ettiğim için kabul edecektim dinlemek istediğimi.
"He bu arada bir gün dinlemek isterim." İstemsizce hafif gülümsedim ve sınıftan ayrıldım. Neler anlatacaktı ve neden bana böyle demişti ki? Sanki bana karşı bir sorumluluğu vardı. Anlatacağını heyecanla bekliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİP
Teen FictionBu zaferle dibe çöküşün hikayesidir. Orası sevinçlerini, üzüntülerini, aşklarını, yorgunluklarını, anılarını ve acılarını sakladıkları yer. Hadi sizde Sıla'nın başına gelenlere ortak olun. Keyifli okumalar!