Ne kadar garip bir dünyadayız. Olmaz dediklerimiz oluyor, gitmez dediklerimiz gidiyor, beklemediğimiz şeyler ile karşılaşıyoruz ve garip hikayeler. Belki birkaç günden sonra benim de garip hikayelerim olacaktı. Kim bilir?Her zorlu olaydan kurtulmak için ölmemiz mi lazım? Ya da ölmek için hepsinden kurtulmamız mı?
Teneffüs zili çaldığında Furkan'a dönerek Ayşegül ile olanları anlattım.
"Tam yanına gelirken, şu Ayşegül var ya kolumu tuttu. Ali'den uzak durmamı istedi. Bende ona sana ne dedim. Yanına geldim. Geldiğim zaman anlatacaktım ama ders başlamıştı. Aysun hocayı biliyorsun çıtımızı çıkaramayız. Neyse onu boşver de sence Ayşegül Ali'den hoşlanıyor olabilir mi?" Furkan şaşırmıştı. Çenesini kaşıyarak Ayşegül'e baktı.
"Ali yakışıklı çocuk aslında. Neden olmasın ki?" Furkan haklı. Ali çok yakışıklıydı.
"Haklısın."boğazımı temizledim.
"Benim kadar olmasa da iyi yani çocuğun gideri var." Furkan her zaman ki gibi kendini ortaya atıyordu ve ciddi bir ortamı dağıtıyordu.
"Tabii, Furkan abimiz kadar yakışıklısı bu okula ne geldi ne gelecek. Saygılar abi." Benimde ondan farkım yoktu. Öyle bir konuştum ki kendimi mafya babalarının adamlarından gibi hissettim.
Furkan kahkaha atmaktan konuşamadı. O güldükçe benimde gülesim geliyordu. Boş yere kahkaha atıyorduk. Kulaklarımı kapattım ve gözlerimi iyice sıktım daha fazla gülmemek için. Ardından sınıftan dışarı çıktım. Bir süre sonra kendime geldim. Güldüğümüz komik bir şey olsa neyse ama komikte değildi.
Sınıfa girdiğimde Furkan'a susmasını ve uyumak istediğimi söyledim. Kafasını salladı. Sırama oturdum ve kollarımı birleştirip kafamı üstüne koydum. Gözlerim yavaş yavaş kapanıyordu. Bilirsiniz derste uyumak kadar şahane bir şey yoktur.
Adımın söylenmesi ile kafamı hafif bir şekilde kaldırdım ve kısık gözler ile beni çağıran kişiye doğru baktım. Gözlerimi ovuşturdum ve tam açtım. Şu an karşımda olan kişiyi tam görüyordum. Bu çocuğu da hiç tanımıyordum. İlk defa görüyordum. Uzun boylu, hafif esmer tenli, siyah saçlı yakışıklı bir çocuktu.
"Tanışıyor muyuz?" Kendinden emin bir şekilde ayağa kalktım. Çok uzundu. Ya da ben çok kısayım. Ona bakmak için her kafamı kaldırdığımda boyun felci geçirebilirim.
"Tanışalım. Ben Deniz Aka. Bu okula yeni geldim. 12/B sınıfındayım. Bence bu kadarı yeterli. Şimdilik." Garip ve havalı bir çocuğa benziyordu bu Deniz.
"Bende Sıla Dem-" ben konuşurken bir anda sözümü kesti.
"Seni zaten tanıyorum Sıla Demir." Şu an bu çocuğa çok gıcık oldum. Gözlerimi devirdim ona doğru.
"Nereden tanıyorsun Deniz Aka?" Tek kaşımı kaldırdım ve kollarımı birleştirdim.
"Orasını zamanı geldiği zaman söylerim. Şimdi acelemiz var. Aysun hoca seni çağırıyor. Konferans salonunda." Aysun hoca mı? Neden çağırıyordu ki? Bu sefer hiçbir şey yapmadım. Deniz sırıtarak sınıftan çıkarken arkasından ilerledim. Hiç sevmedim bu çocuğu, çok iticiydi. Kesin zengin züppelerinden biriydi. Babası holding sahibi falan.
Konferans salonunda deli gibi bir kalabalık vardı. Tüm okulu sığdırmışlar sanki. Hızlıca sahnenin arkasına gittim. Aysun Hoca ve birkaç öğrenci daha toplanmıştı. Benden şarkı söylememi istediler. Hemen kabul ettim ve heyecanla bekledim. Bir an duraksadım. Şarkı söylediğimi nereden biliyorlardı ki? Kaşlarımı çatarak yere baktım.
"Tabii ya Furkan söyledi. Yoksa nereden bilebilirlerdi ki? Onu bulduğum zaman zeytinli pizzaları tüm tüm ağzına sokacağım."
Kendi kendime mırıldanırken, biri bana mikrofon uzattı. Şimdi sahneye çıkma zamanıydı. Kendimi büyük bir orkestra ile açık hava konseri veriyorum gibi hissetim. Perdelerin arasından sahneye çıktım.
Heyecandan elim ayağım titriyordu. Gözlerimi kapatıp, derin bir nefes aldım. Gözlerimi açtığım zaman karşımda Deniz'i gördüm. Şu yeni çocuk. Tam şarkıya gireceğim sırada bana göz kırptı. Çok sinirlendim. Sapık mıydı acaba? Adımı öğrenmeler, karşıma oturup göz kırpmalar falan. Kaşlarımı çatarak çok sert bir şekilde ona baktım. Hâlâ sırıtıyordu. Ne kadar da pişkin! Mikrofonu yanımda ki gitar çalan çocuğa verip konferans salonundan çıktım. Herkes şaşırmıştı. Biliyorum Aysun hoca da çok kızacaktı. Fakat onun karşısında şarkı söylemem, söyleyemem.
Masamın üstünde ki defteri karalarken. Kendi kendime mırıldanıyordum.
"Allah'ım ben her kafamı kaldırdığımda biri ile tanışmak zorunda mıyım?"
Bir daha okulda uyumayacağım. Kendime söz verdim. Furkan yanıma geldiği zaman ona bir şey belli etmedim.
"Nerelerdesiniz Furkan bey? Sonunda gelebildiniz." Gülüyordu. Ciddi olmadığımı sanıyordu ama çok ciddiydim. Güldüğü zaman kafamı çevirdim.
"Ooo, küçük hanım sinirlenmiş. Nedenini sorabilir miyim?" Ona belli etmemeliydim. Yoksa pizzaları yediremezdim. Yumuşak bir ses ve yapmacık bir gülümseme ile kafamı kaldırıp ona doğru baktım.
"Yok ya ne kızması sadece heyecanlandım diye şarkı söyleyemedim. Ona canım sıkıldı." Yalan söylediğim için gözlerimi kaçırıyordum. Furkan anladı ama çaktırmadı.
"Şarkı söyleyecektin ve beni çağırmadın. Bunu söylemek istemezdim ama sen mecbur bıraktın. Sizinle bu arkadaşlık yolunda devam edemeyiz. Kendinize iyi bakın. Sizinle yol yürümek güzeldi." Hem kızmışken hem de saçmalamak sadece Furkan'a özgü bir olaydı sanırım. Kendimi tutamadım bir anda kahkaha atmaya başladım. Bir dakika, bundan Furkan'ın haberi yoktu. Ondan başka kimse bilmiyordu ki.
"Sen söylemedin mi Aysun hocaya?" Kaşlarını çattı.
"Hayır, ben kimseye bir şey söylemedim."
Bugünü "Beyin devrelerimin yanma günü" diye ilan etmek istiyordum.
"Neyse kurtuldun zeytinli pizzalardan." Diye mırıldandım. Gözlerini öyle bir açtı ki.
"Demek bana zeytinli pizza yedirecektin. Kusacağımı bile bile. Koynumda yılan besliyormuşum resmen. Beni sırtımdan vuruyor. Bana ihanet ediyor." Gülmemek için kendini sıkıyordu bunu anlıyordum.
"Alt tarafı zeytinli pizza. Amma abarttın sende. Sanki hoşlandığın kızı başkasına ayarladım." Sinirim yatışmıştı.
Furkan beni eve bıraktığı zaman annemin yanına gittim. Normalde okulda olan olaylardan bahsetmem ama bugün anlatmak içimden geldi.
"Anne, bir de Deniz diye bir çocukla tanıştık. Çocuk tam bir ukala ve gıcık. Onun yüzünden şarkı söyleyemedim." Annem elindeki bıçağı tezgaha bırakıp bana döndü.
"Nasıl bir çocuktu bu Deniz. Anlatsana biraz." Sanki bir şey biliyordu.
" Böyle uzun boylu, hafif esmer, siyah saçlı. Konuşması falan çok hoş. Yakışıklı bir çocuk. Bir o kadar da gıcık. Sen neden sordun ki? Bir şey mi biliyorsun?" Sesimde ki telaş neydi öyle? Sanki bir şeyler biliyorum da saklıyorum, anneme onları soruyorum.
"Bugün bir çocuk bana marketten gelirken yardım etti. Adı Deniz'di ve tam da senin bahsettiğin gibiydi. Babası ile yeni İstanbul'a geldiklerini ve sizin okulunuza yeni başladığını söyledi. Bence şu an aynı Deniz'den söz ediyoruz." Elimde ki su bardağı düşmesin diye sımsıkı tutup masanın üstüne koydum.
Ne hissettiğimden emin değilim. Sadece kafam karıştı. Bir an Deniz'in bize karşı oynanan oyunun bir parçası olduğunu sandım. Öyle bir şey tabii ki olamazdı.
Odama geçtim ve kırmızı koltuğumun üstüne oturdum. Kafamı dinlemem lazımdı. Her olayı büyütmem, abartmam çok saçmaydı ama elimde değildi. Kıyafetlerimi değiştirdim ve yatağımın içine girdim hızlıca. Telefonumu kapattım ve yorganımı yukarıya çektim. Kafamı dağıtmak istiyordum. Yavaşça gözlerimin kapandığını hissettim. İyice kapandı ve uykuya daldım.
(Yazarın Anlatımıyla)
Deniz, Sıla'nın hayatına çok hızlı giriş yaptı. Peki Deniz Aka kimdi? Sıla'nın söylediği gibi birisi mi? İyi okumalar...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİP
Teen FictionBu zaferle dibe çöküşün hikayesidir. Orası sevinçlerini, üzüntülerini, aşklarını, yorgunluklarını, anılarını ve acılarını sakladıkları yer. Hadi sizde Sıla'nın başına gelenlere ortak olun. Keyifli okumalar!