Kalbimin odaları'

102 28 28
                                    

Size güç kuvvet veren insanın bir daha asla yanınızda, hayatınızda olmayacağını bilmek ne kadar acı. Gözyaşlarım içimin yangınını söndürmüyordu, söndüremezdi. Sabah sımsıkı sarmaladığım, yanaklarını öpmekten kızarttığım, kokusunu iliklerime kadar çektiğim insan yoktu. Yalvarsam, düşsem, kaybetsem gelmeyecekti. Bir daha olmayacaktı. Daha nasıl özetleyebilirim ki bu hissettiğim tarifsiz acıyı?

Onu topraklara emanet ediyorduk. Yağmur yağıyordu. Bu yağan yağmur, gökyüzünün gözyaşlarıydı bugün. Onun gidişine ağlıyordu. Kimse gözyaşlarına dayanamadı. Bu denli güçlü ve çok gözyaşına. Hepsi birer birer eksildi. Biz kaldık sadece; ben, annem ve gözyaşlarımız...

Daha güçlü olmam gereken zamanlardaydım. Korku ve gözyaşı olmadan. Kendimi nasıl toparlayacaktım bilmiyorum. Kokusu hala buram buram burnumda, güzel suratı gözümün önünde ki perdelerde. Belki de içimde ki en güzel his annemdi. Onun her bir zerresiydi. Sen benim kalbimdesin ve hiç bir zaman gitmeyeceksin! Seni seviyorum Anne...

Mezarın başında sırılsıklam bir şekilde toprağı avuçluyordum. Yanıma yaklaşan birini fark edince kafamı başka bir yöne çevirdim. Bir el omzuma dokundu. Bu yağmurda gelen kim olabilirdi ki? Kafamı usulca çevirdim ve onu gördüm. Yine onu. Gözleri dolmuştu. Yere çökmüştü benim gibi ve yanımdaydı. O öyle baktıkça şiddetlenen yağmur damlaları gibi göz yaşlarım da şiddetlendi.

Hıçkırmaktan boğulmuştum. Deniz bir anda ayağa kalktı. Hafifçe eğildi ve sağ kolumu tuttu. Usulca beni ayağa kaldırdı. Kendimi ona doğru çevirdim iyice. Yüzümü avucunun içine aldı ve gözyaşlarımı sildi. Birine ihtiyacım vardı. O kişi tam da karşımdaydı ve ona sarılarak ihtiyacımı gidermem gerekiyordu. Kendimi hızla Deniz'in beline sardım. Sarılıp sarmalamasını düşünmeden, umursamadan...

Annem bana "Hep güçlü ol! Hiçbir zaman korkma." derdi. Ne olursa olsun güçlü olmalıydım. Kardeşime sahip çıkmalıydım. Babamı toparlamalıydım. Ben annemin kızıyım ve güçlü olmalıyım. Herkese, her şeye karşı!

Deniz bir taksi çağırdı ve oradan ayrılıyorduk. Annemi bırakıyordum. Elimde olan papatyaya uzun uzun baktım. Olduğum yerde durdum. Deniz elimi tutuyordu. Durduğumu fark edince o da durdu ve bana doğru döndü. Yüzünde soru soran bir ifade vardı. Gözyaşlarımı tek tek sildim ve Deniz'in elini bırakarak arkama döndüm. Mezarının başına ilerledim. Gözyaşlarım mı durulmuştu bir anda? Adım adım ilerlerken nefesim çekiliyordu. Sanki her şey bir rüya...

Titreyen bacaklarımla usulca eğildim. Dizlerimin üstüne oturdum. Gözlerimi ilk elimde ki papatyaya çevirdim sonrasında annemin mezar taşına. Elimi toprağın üstüne koydum ve toprağı okşadım. Gözyaşlarıma hakim olamaz bir şekilde elimdeki papatyayı mezarın başına koydum. En hak ettiği yerdeydi. Gözlerimi sıkıca kapattım ve derin bir nefes aldım. Tüm havayı ciğerlerime doldurdum. Gözlerimi açtım ve nefes verdim. Havanın soğuk olması ve yağan yağmuru hiç aldırmıyordum. Yanağımda kalan gözyaşlarını kolumla sildim ve ayağa kalktım. Deniz arkamdaydı. Ona bakamadım sebepsiz bir şekilde. Kafamı önüme eğerek ilerledim.

Ben freni bozulmuş araba gibi son sürat ilerlerken Deniz'in arkamdan koştuğunu fark ettim. Bir anda sağ kolum sımsıkı kavrandı ve duraklatıldım. Beni bir hamle ile kendine doğru çevirdi. Hala yere bakıyordum. Yüzüne bakmıyordum. Nefes alış verişlerim hızlanıyordu. Kirpiklerim sırılsıklam olmuştu. Elini çeneme koydu ve usulca başımı kaldırdı. Göz göze geldik. Kaşları çatılı bir şekilde bakıyordu bana. Bakışlarından kaçmak için gözlerimi kapatıp sıktım. Ağlamam devam ediyordu. Deniz'i ise kendimden uzaklaştırmam gerekirken yaklaştırıyordum.

"Sıla kendine gel artık! Tamam acın büyük. Biliyorum. Fakat sen çok güçlüsün. Dimdik ayakta durman gerekirken böyle ağlayıp her şeyden, herkesten, benden, bizden kaçamazsın. Bizden kaçamazsın Sıla!" Sesinde ki sert ve yumuşaklık arasındaki garip ton yüreğime oturmuştu, son söylediği cümle dahil. Biz mi olmuştuk artık? Fakat olmamalıydı. Gözlerini yüzüme dikmiş bir cevap vermemi bekliyordu.

DİPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin