16°•°•°VİRANE GECE

52 12 57
                                    

"Her yer kalabalık içim tenhaydı. Tutmasalar düşecektim, keşke tutmasalardı."


16.BÖLÜM °•°•°•°•°•


Kadere yalvaran aciz bir yaprağın sürüklendiği uçsuz bucaksız bir uçurumun engebeli yolunda hiçbir gayesi olmayan külüstür bir araba ile ilerliyorken kulağımda dolaşan müzik sayesinde yüklendiğim gaz pedalının ihanetine uğrayıp sürükleniyordum aşağıya doğru ancak kalbimin kırıldığı nokta ölecek olmam değildi, yere çakıldığım an müziğin kesilip notaların ruhum ile beraber göğe yükseleceğiydi. Paramparça olmuş camların, tuzla buz edecek oluşuydu nağmelerini. Bir yıkımdı, savaştı, acıydı dudaklarımın arasında can veren sancılı gecelerde ruhumdan kopan şarkı sözleri.

Göz açıp kapayasıya dek kısa süren bu anı, çakılarak yere bozmuştu umutlarım. Ölmemem değildi dudağımın üzerindeki hissiz gülüşün sebebi. Bu şarkının notalarının bensiz olacağı yere kadar yuvarlanıp karanlıkta kayboluyor oluşuydu feri sönen gözlerimin ufuk çizgisi. Şimdi ise ben yoluma yürüyerek devam eden, yapayalnız bir insan değildim. Bilakis, yanımda birilerinin olduğunu fark etmiştim bu kazanın sayesinde.

İşte şimdi anlamıştım, Bertan'ın bu yolda hep yanımda olacağını. Bir bir tamamlanıyordu onun için yapılmış güven taşları kalbimde. Yani, aklımda demek daha doğru olurdu.

Başım duvara yaslanmış, yüzümdeki saf gülüş ile kapının eşiğinde durmuş bedenini izliyordum burada birkaç dakikadır. Dağa doğrusu gülüşüne bakıyordum kendime engel olmak istemeden. Karanlık olmasına rağmen dışarıdan sızan ışık yüzündeki teri parlatırken alnına dökülen saçları ona bambaşka bir hava veriyordu. Üzerine yapışmak üzere olan tişört ise bu denli iri ve yapılı bir bedene sahip olduğunu tasdiklerken ona hayran hayran bakmamak elde değildi.

Birden burnunu çekip yüzünü ekşittiğinde burnuna yaklaştırdığı kolu ile öğürür gibi bir ses çıkarmasının ardından ter koktuğunu fark etmiş olmalıydı ki etrafa kısa bir göz gezdiriş ile birlikte  eteğinden kavradığı tişörtü bir çırpıda üzerinden çıkarmasıyla gözlerime siper olan Fırat'ın elleri sayesinde bir utanç kaynağından da kurtulmuştum. Muhtemelen kendi odasına gittiği için duş alacak ve biz de o sırada eve dönebilecektik. Saatin çok da geç olduğunu düşünmüyordum şimdi.

"Bu çocuk beni şaşırtıyor." Fırat önümüzdeki kutuyu ittirdiğinde kalkmama yardımcı olmuş ve dışarıya çıkmak için duvar kenarına geçirmişti beni. "Beni de." Mırıldanmam fısıltı halinde çıktığı için duymamış olması muhtemeldi ki önümüzdeki ağır kapıyı ittirip dışarıya çıkmıştık. "Arabaya binelim de kutlayalım güzel haberimizi." Issız sokaklar şimdi bana güzide bir bahçe köşesi gibi gelirken etraftan yükselen köpek sesleri ile birden ürkmüştüm.

"Ben daha fazla korkmadan gitsek iyi olur." Az önce geçtiğimiz yolları şimdi daha hızlı geçerken arabaya biner binmez derin bir nefes koyvermiştim. Ve sonra küçük bir çığlık. "Ay iyileşiyorum ya ben!" Fırat bu ani değişime fazla takılmadan hızlıca bana sarıldığında eve gidip bizimkilere sıkı sıkı sarılmak için dakika sayıyordum. "Çabuk eve gidelim, çabuk." Cebimdeki telefonum tam zamanında aklıma gelmişti ve cevapsız aramalar ve mesajlar biraz ürkütücüydü. "Kanaryalar merak etmiş, al bir cevap yaz." Fırat elindeki telefonu bana uzatırken ekranda yazan 'Kanarya1'  ismi ile gülmeden edememiş ardından da hızlıca onun söylediği şeyleri yazmaya başlamıştım.

"Hastaneden az önce çıktık. Ezel'in telefonunun şarjı bitmiş benimki de çekmiyordu. Kafesten uçmayın yavrular." Mesajı yazıp gönderdiğimde sanki sonradan bir çarpma geçirmiş gibi kaldırdığım başımı telefona döndürüp bunları hangi kafayla yazdığımı sorguladım. "Sen bana ne yazdırdın öyle ya ?" Fırat gür bir kahkaha attığında telefonunu  sinirle arka koltuğa attım. "Onlar daha fazla sinirlenmeden eve gitmek bizim için en sağlıklı olanı."

Nefretin Soluğu Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin