22°•°•°RUH ANDI

28 11 1
                                    


"Ruhumda ziyan olmuş girift acı,
ahirim de olma yalvarırım."

22.BÖLÜM°•°•°•°•°•

Evvela bir kelam gerek mısralarına, namütenahi bir ahir olmalı bu münzevi haline sebep. Sessizliğine and içmiş bir suskunun bağrına düşen ölüm meleğine yalvarması gerek ruhuyla. Ve sen gereksin sonsuz bir benliğe.

Unutma ne kadar varsan bende, o kadarsın gönlün indinde.

"Ezel..." Yıllara gömülü bu sesin sahibi karşımda bakıyordu gözlerime acılı bir özlem ile. Sarıya çalan uzun saçları, kahvenin bürüdüğü iri gözleri, kulağa ninni gibi gelen o naif sesi... O buradaydı. "Gelebildiniz değil mi?" Ağzımı açıp tek bir kelime edemeyişimdi endişesine dert. Kafamı sallarken kendimi tutamadan sardım kollarımı üzerine. Öylesine gizledi beni, öylesine güzeldi.

"Ufuk nerde?" Geriye çekilip gözlerimi kırpıştırdım. Onlar aşağıda adamların elinde kalmışlardı. "Aşağıda, adamlar..." Daha söyleyemediğim şeyleri duymadan kapıyı hızla açıp koşar adımlarla dışarıya çıktı."Gelme sakın!" Böyle beklememiştim. Onunla kavuşmamız böyle olmamalıydı. Ama bu bile şükür sebebiydi.

Aklım aşağıda kalmıştı ama gözüme çarpan odanın güzelliği karşısında hayranlık dolu bakışlarımı esirgemedim.

Yavaş adımlar eşliğinde odanın içinde dolanmaya başladım. Öyle abartılı değildi ve burnuma dolan koku hafızamda değişik şeyler dolaştırıyordu. Garip bir histi. Ona anlam veremeden yatağın üzerinde açık kalmış bir defteri gördüm. Yatağa oturup onu elime aldığımda bunun benim günlüğüm olduğunu anlamamın sebebiydi içindeki fotoğraflar. Neredeyse her sayfada fotoğraf vardı ve çoğunda ben ve Bertan vardık. Farkına varamadığım gülüşüm ile içine bakmaya başladım.

"Günlüğünü bulduk ha?" Fırat gülerek yanıma oturduğunda sessiz kaldım. Onlar sırayla içeriye girerken üstü başı hırpalanmış Ufuk uzun boyunun verdiği üstünlükle ablama sarılmış alnına küçük bir öpücük kondurmuştu bile. Bu şaşırdığım bir hareketti. Ve biraz da kıskandığım.

"Gelin buraya Gündaylar." Gülerek ablamın yanına gittiğimde sarılmamızın dışında kalan Atınç ve Fırat sinirle yüzüme baktı. "Ve Gündayımsılar." Dediğimde odanın ortasında bir yığın oluştu. Sanki içimden bir sevgi yükseldi de onların kalbinde taht kurdu kendine. O kadar gizliden uçuyordu ki kalbimin kuşu sızmasına az kalmıştı bakışlarının arasına.

Belki saatler geçti sarılmamızın üzerinden. Gülümseyerek evin içini gezerken bir odanın önünde durduk."Ezel," Sesinde sezdiğim küçük endişheli tonu ile ablama baktım. "Bu ev aslında," Dudaklarını birbirine bastırdı ve kısa bir nefes bıraktı. "Geçen yıl yaşadığımız evdi." Şaşkınlıkla etrafıma bakındım. Belki ben unutmuştum ama bu koridorlar, bu duvarlar hatırlardı beni.

"Benim odam neresiydi peki?" Ufuk Parmağının ucuyla önünde durduğum kapıyı gösterirken kapıyı açmak adına elimi kulba uzattım ama kapı açılmadı. Kilitliydi.

"Kapısı neden kilitli?"Dediğimde kapıya sırtımı verdim. Açılsaydı şimdi içeride neler vardı merak etmiştim. Geçen seneki odam ile şimdiki arasındaki farkı çok abartılı bulmayacağıma emindim oysaki.

"Babam kilitledi ve asla açmıyor." Başımı salladım ve evin içini daha güzel bir his eşliğinde gezinmeye başladım. Bir yandan da mırıldanıyordum kendi kendime. "Kim bilir kaç kere oturdum bu koltukta, bu masada..." Fırat elindeki yeşil elmadan bir ısırık aldı ve tüm havayı bozdu. "Masada değil sandalyede oturulur."

Nefretin Soluğu Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin