12. Bölüm 'Alevin Suya Akışı'

281 79 15
                                    

'Güzel sevmek, çok sevmekten yüzlerce adım ötede.'

Sabah yine o muhteşem Güneş ışığının yüzüme vurmasıyla gözlerimi açtım artık kış ayının sonlarına gelmiştik. Güneş bundan sonra kendisini çok sık gösterecekti anlaşılan. Çarşafı üzerimden itip komodin de duran telefonu elime aldım saat çoktan sekiz olmuştu bile hemen ayataktan kalkıp banyoya ilerledim, üzerimdeki pijamaları ve iç çamaşırlarını çıkarıp sıcak suyu açtım, duşa kabine girip güzel bir duş aldıktan sonra havlu ile bedenimi sardım. Banyodaki aynanın karşısına geçip saçlarımı geriye attım, uzayan saçlarım baya bakımsız görünüyordu. Ellerim ile yüzüme gelen su damlalarını silip banyo kapısını aralayıp dışarıya çıktım, bedenime sardığım havluya sıkıca tutunup kafamı banyo kapısından çekip komodinin üzerindeki tepsiyi alan Baran'a çevirdi. Aniden banyo kapısını açıp tekrar çıktığım yere döndüm kapıyı ardımdan iki kez kilitleyip gülen Baran'ı dövmek isteğimi bastırdım. Yüzümün domatesten bir farkı kalmadığına, kulaklarıma kadar kızardığına yemin edebilirim. İçeride gülen Baran yüzünden daha da çok kızarmıştım.
"Komik mi ?"
"Çıkıyorum gelebilirsin."
Gülümsemesi yavaşça uzaklaşmıştı, kapının kapanma sesinden sonra banyonun kapısını korkarak açıp içeriye geçtim, gerçekten de gitmişti.
Elbise dolabına ilerleyip siyah elbiseyi elime aldım, komodinden siyah iç çamaşırlarını da alıp yatağın üzerine koydum. Bedenime sarılı havlu ile iyice kurulanıp iç çamaşırlarını giydim, elbiseyi de bedeninden geçirdim. Siyah kalın topuklu dizlerimin üzerinde biten botu da ayağıma geçirip, dünkü çantanın iplerini omuzlarımdan geçirip tekrar taktım.
Aynanın önüne gidip fön makinesini elime aldım fişi prize takıp çalıştırmak için düğmesine bastım. Bakımsız saçlarımı elimle dağıtıp kurutmaya başladım.
Yarım saate yakın bir süre sonra saçlarımı kurutma işlemini bitirip pirizden fişi çektim, fön makinesini aynanın önüne koyup hafif bir makyaj yaptım.
Aynanın önünden ayrılıp son kez boy aynasında kendime bakıp odamdan ayrıldım.
Tam merdivenlere yönelecekken Baran'ın odasının kapısı açıldı elleriyle gözlerini ovuşturarak dışarıya çıkan Baran dikkatimi çekti hayret bugün odasından Tuğçe yerine o çıkmıştı. Ellerini gözlerinden çekip elbisenin açıkta bıraktığı bacaklarıma bakmaya başladı, kafasıyla bacaklarımı işaret ediyordu, eğilip elbisenin açıkta bıraktığı kısma baktım fakat o kadar da kısa değildi.
Durduğu kapıdan ayrılıp yanıma yaklaştı.
"Ben bunları atmadım mı ?"
"Kısa olanları attın Baran bu kısa değilmiş demek ki atmadın."
"Tamam bunu da atalım o zaman çıkar."
Kahkaha atıp delirmek üzere olan aklımı korumaya çalıştım, ellerimi başıma götürüp parmaklarımı saçlarımın arasından geçirdim.
"Sabrımı zorluyorsun Baran."
"Tamam giy eğer sana laf atarlarsa ben sorumlu değilim artık."
"Kendimi koruyabilecek yaştayım."
"İşe mi ?"
"Evet."
Bedenimi Baran'dan çevirip merdivenlere yöneldim.
"Kahvaltı ?"
Sorduğu soru ile bedenimi olduğu yere sabitleyip dışarıda yapacağımı söyledim.
Aşağı kata inip kahvaltı hazırlayan Tuğçe ile karşılaştım, üzerinde uzun bir tişört vardı çok da uzun değildi tabi. Bacakları olduğu gibi görünüyordu, tişörtü elbise niyetine kullanması sinirimi bozmuştu galiba.
Arkamdan aşağıya inen Baran kahvaltı masasına oturdu. Tabiki de onları yalnız bırakmayacaktım. Çantamı çıkarıp koltuğa fırlatıp, içten içe bu hallerime gülen Baran'ın yanındaki sandalyeye oturdum. Tuğçe mutfaktan döndüğünde ölümcül bakışlarını benim üzerime sabitlemişti bile.
Hemen karşı sandalyeye oturup elindeki tabağı masaya bıraktı.
"Ölmeyiz değil mi ?"
Kafasını kaldırıp bana baktı,
"Anlamadım."
"Hani kahvaltıyı sen hazırladın ya."
"Belli olmaz yine de sen dikkat et."
Baran'ın gülümsemesi yavaş yavaş yüzüne yayılmıştı, elindeki çatalı tutup tabağında kalan yiyecekleri yemeye devam ediyordu.
Bende tabağıma kahvaltılıklardan bir kaç bişey koyup yemeye başladım.
Baran beyimizin hoşuna gitmiş olucak ki hâlâ gülüyordu, bir dakika ya bu benim hazırladığım kahvaltıları yemezken bu kızın hazırladığı şeyleri midesine indiriyordu.
Elimi masada duran su bardağına uzatıp cam sürahiden bir bardak dolusu su koydum, bu gerçeğin üstüne bir bardak soğuk su giderdi.
Elime aldığım bardağı yudum yudum içiyordum, sakin kalmak veya sabır kelimelerini bu kız eve gelince daha iyi anlamıştım. 
Baran tabağındakileri bitirince Tuğçe'ye döndü,
"Kahvaltı için teşekkürler."
Boğazıma duran zeytin parçası bile bu cümleyi duyunca boğazımdan aşağıya gitmeyi reddetmişti sanki. Bir yandan boğazımı tutuyor diğer yandan da dur durak bilmeyen öksürüğü su içerek geçirmeye çalışıyordum.
Sandalyeyi geriye itip üst kata çıktı, arkasından hayretle başka kalmaktan başka yapacak hiç bir şeyim yoktu tabi içimden gelen tut şu kızın saçını dola eline diyen kıskançlık krizi hariç.
"Canım, üzülme ama o benim."
Kafamı tabaktan çekip, çatalı tabağın kenarına koydum, fazla olmaya başlıyordu bu kız.
"Baran mı ?"
"Evet."
Kollarını masaya koyup takma tırnaklı parmaklarını da çenesine yerleştirdi. Sinsi sinis gülümsemesi beni daha da delirtmişti.
"Kalbine sahip olmadığın bir adama sahiplik eki getirmen ne kadar doğru olur bilemem canım."
Sabahın bu saatinde bile fondötenden yüzü kapanmış olan Tuğçe yüzüne o gülümsemesinden sonra ciddi bir ifade takınmıştı.
Ellerini masadan çekip ayağa kalktı.
"Bu burada bitmedi."
Küçük bir kahkaha atıp odasına gidişini izledim.
Masadan kalkıp çantadan telefonumu çıkardım saat epey geç olmuştu bir an önce işe gitsem iyi olucak.
Telefonu tekrar çantanın içerisine atıp fermuarını kapattım çantayı kulplarından tutup omuzlarımdan geçirdikten sonra üstümü başımı düzelttim. Bugün yapacak çok işim vardı. İş yerine gidip yorucu bir gün geçirecek ardından da kuaföre gidecektim.

𝐴. 𝐿. 𝐹. 𝐴 '𝐾𝑜𝑘𝑢𝑛𝑢𝑛 𝑖𝑧𝑖' #Wattys 2019 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin