~1~

1.6K 86 11
                                    

"Hey, hey Jaehyun geldik. Uyan artık!"

Yavaşça gözlerimi açtığımda karşımda bana bakan Johnny ile karşılaştım. Korkuyla kendimi geri çekip yan tarafıma döndüğümde camdan aşağı büyük gözlerle bakan Mark'ı gördüm.

"İnişe geçiyoruz Jae. Kemerini tak."

Bir hostes geldiğinde Johnny'nin kemerine bakıp bizi duymayan ya da duymamış gibi yapan  Mark'ın saçına elimi attım. Saçları çok yumuşaktı. Bakışları bana döndüğünde ona gülümsedim ve elimi kemerine atıp taktım.

"Hyung, acaba gelmese miydik?"

"Hadi ama Mark burası senin şehrin, neden korkuyorsun?"

"Korkmuyorum sadece... ailem yanımda olmadığı için gerginim."

Boğazımı temizleyip onu kendime çekip göğsüme yasladım.

"Biz buradayken korkmana gerek yok oğlum, biz varken kimse sana bir şey yapamaz!"

" Tabi oğlum koskoca Seo Johnny Youngho'yum ben."

Johnny şişeyi açıp dudaklarına götürdüğünde uçak inişini hızlandırdı ve Johnny suyu kendi üzerine döktü. Biz ona kıkır kıkır gülerken o birkaç şey zırvalıyordu. Tekrar Mark'a döndüm. Ona gülümseyip uyandığımdan kalın ve boğuk çıkan sesimle konuştum.

" Her şey iyi olacak."
"Umarım hyung."

Uçak indiğinde Johnny hızla ayağa kalktı ve acil durum çantasını aldı. Uçağa binmeden önce bir sürü yiyecek ve su içine koymuş, bir şey olursa diye de iki paket yara bandı almıştı. Uçaktan inmek için ayağa kalktığımızda önden ve arkadan inen insanlar arasında sıkıştık. Mark arkadan elimi tuttuğunda sıcak ve kendime göre küçük olan elini kavradım. Yavaş adımlar ile penguen gibi uçaktan çıktığımızda rahat bir nefes aldık. Kendimize bir ev tutmuştuk ve bu kesinlikle Johnny sayesindeydi ama çok geç olduğundan bir geceliğine otelde kalacaktık. Yavaşça bavullarımızı alacağımız yere ilerlediğimizde Mark'ın ayakta zor durduğunu görmüştüm. Uçakta iken manzarayı seyretmeyi çok seviyordu ve büyük ihtimalle uyumamıştı.

"Hiç uyumadın değil mi?"

"Uyuyamadım hyung."

Ona baktığımı görünce gözlerini irileştirip tekrar söylendi.

"Gerçekten uyumayı denedim hyung. Uyuyamadım."

"Tabi beyefendi ayı gibi on beş saatlik yolculuğun on iki saatini uyuyarak geçirdiği için bizi umursamadı bile."

"Hyung sen de sürekli hostesleydin."

Ona bakıp sırıttığımda Mark'ı görmek için beni göğsümden biraz geriye itti.

"Bir kere beni korusan ölür müsün?"

Kafasına bir şaplak atıp ağzımı araladım.

"Düzgün konuş benim Minhyung'umla!"

"Öf ya küstüm ben hıh!"

Kollarını bağlayıp önden yürümeye başladığında Mark ile birbirimize bakıp güldük. İkimizde garip hissediyorduk ama ben bunu çaktırmamaya çalışıyordum. Ailemi ziyaret ederdim ama onlarda kalamazdım. Yıllar önce evden ayrılmıştım ve babamın beni kabul etmeyeceğini de çok iyi biliyordum. Bavullar sırayla gelmeye başlayınca Mark'ı bıraktım ve yavaşça bavullara yaklaştım.

Benim İçin Bak! Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin