1.1

3.7K 405 121
                                    

Akşam olmak üzereydi.

Gözlerimi açık perdeden görünen karanlık gökyüzüne çevirdim. Evde hafif bir sesle yükselen müzikten başka hareketlilik yoktu. Yalnızdım. Her zamanki gibi.

Kalem tutmaktan ağrıyan elimi daha fazla görmezden gelemeyerek kalemi bıraktım ve sandalyeden kalktım. Mutfağa inip yiyecek bir şeyler hazırlamalıydım fakat boydan aynadaki yansımamla karşılaşmam, bu hareketimi sekteye uğrattı. Ne demişti? Çok güzel bir kız.

Batuhan'ın son mesajına cevap vermemiş, eve gelip dinlendikten sonra masanın başına geçip ara vermeden ders çalışmıştım. Mesajına cevap vermemem, yazacak bir şeyler bulamadığım için değildi. Sadece içimden gelmemişti. Boş bakışlarla yüz hatlarımı inceledim ve gözlerimi devirdim. Kime göre güzeldim?

"Nazlı!"

Bu Toprak'ın sesiydi.

Eve girdiğini duyamayacak kadar daldığımı fark etmemiştim. Ayakta dikilmekten kaskatı kesilen bacaklarımı odanın çıkışına yönelttim. Kapıyı açtığımda karşımdaydı, eli havada kalmıştı.

Sırıttı. "Selam."

Omzumu kapı pervazına yasladım. "Hoşgeldin, mi demeliyim yoksa burada ne işin var mı demeliyim, karar veremedim."dedim.

"Beni özlediğini söyleyebilirsin."

Yüzümü buruşturup yanından geçtim, koridorda yan yana yürümeye başladık. Toprak'la aramızdaki kardeşlik ilişkisi pek sıkı sayılmazdı. Onunla en son ne zaman güzel vakit geçirdiğimi hatırlamıyordum. "Annem evde yok mu?"

"Geç gelecekmiş."

Merdivenlere yaklaşırken"Bir süre burada olacağım."demişti. Hayretle "Hayırdır?"diye mırıldandım. Toprak genellikle kendi evinde ya da babamın evinde kalıyordu. Bazen burada da kalıyordu ama karşılaştığımız anlar nadirdi. Sırıttı."Ufak bir kazaya karıştım."

Merdivenlerin başında durdum. "Ve?"

"Babamın gözüne görünmemem ruhsal ve fiziksel sağlığım açısından çok faydalı olacak."

Başımı salladım. Şaşırmamıştım. Toprak, annesinin evini sadece başı belaya girdiğinde hatırlardı. "Okul nasıl gidiyor?"

Gitmiyor. "İyi."

Keyfim olmadığını anlamış olmalı ki alt kata indiğimiz an "Biz salondayız."dedi ve gitti. Durdum. Biz?

Arkadaşlarını çağırmış olabilirdi. Fakat hiç ses yoktu, bu şaşırtıcıydı. Abimin arkadaşları kendisi gibi gürültücü, eğlenceye düşkün adamlardı. Saçma şeyler düşündüğüme kanaat getirip mutfağa yöneldim.

Düşüncelerden geriye kalan kırıntılar, mutfağa girdiğim an şiddetli bir rüzgarla dağılmıştı.

Tuna buradaydı.

Buzdolabının önünde eğilmiş, bira şişelerini kurcalıyordu. İki dudağının arasında asılı olan sigaraya takılı kalan gözlerimi birkaç kez kırpıştırdığım an onun da hareket etmeden ileriye baktığını fark etmiştim. Sıyrıl. Buz kesen ellerimi yavaşça bacaklarıma sürttüm. "Selam."

Hiçbir şey olmamış gibi verdiğim selama sadece "Selam."diye yanıt verdi. Bana bakmamıştı. Sesini işitmek, kalbim için hiçbir şey ifade etmeyecekti; bunu alt edecektim. Derin bir nefes alıp çakılı kaldığım yerden uzaklaşarak tezgaha yaklaştım. Bununla başa çıkabilirdim. Dolabın kapağını örttüğünü işittim ama dönüp bakmadım. Üst raftan bir bardak aldım, elimden kayıp düşmesin diye kontrollü davranmaya çalışıyordum. Kahretsin. Ellerim titriyordu.

Hala zayıfsın.

"Nasıl gidiyor?"dedi. Sesi, bir yabancıya çarptığında dilediği özür gibiydi. Soğuk. Samimiyetsiz. Bundan kaçamayacağımın bilinciyle arkamı dönüp masanın üstündeki sürahiyi aldım. Suyu bardağa doldururken "İyi."dedim sadece. Ve dua ettim; sesim onunki kadar soğuk çıkmış olsun diye.

Şişeleri tezgahın üstüne bırakıp belini oraya yasladı. Gözlerimiz, tam bu noktada buluştu. Ne kadar olmuştu gözlerine bakmayalı? Yakışıklı yüzündeki ifadesizliği söküp atmaya dair bir hevesimin kalmadığı çaresiz bir anın içinde yüzüyordum. "Güzel."diye mırıldandı.

Gitmesini istiyordum. Çünkü ben gidemiyordum.

Soğuk gözlerine çarpa çarpa benim bakışlarım da buz tutmuştu."Bu gece burada mısınız?"dedim aramızdaki gerilime tahammül edemeyerek. Sigarasından bir nefes çekerken alelade bir tavırla beni süzdü. Ne giydiğinin bir önemi yok, Asi. Nasıl göründüğün onun umrunda değil. Asla umrunda olmayacaksın.

Evimden gitmesini istiyordum. Abimin dostu olması umrumda değildi. Bir an Toprak'tan onu buraya getirdiği için nefret ettim.

Sigaranın dumanını yavaşça üfledi. "Kim bilir. Gece uzun."

Başımı salladım. Avucumda sıktığım bardaktan bir yudum su içtim. Sessizce beni izlediği birkaç saniyenin ardından şişeleri alıp mutfaktan çıktı. Gözlerimi yumup soluklandım. Dengesiz! Aptal. Aptal. Aptal...

Mutfaktan çıkıp odama girinceye kadar kendimi öyle kasmıştım ki odanın kapısını kapatıp ardına yığıldığımda sırtımda tonlarca yükün ağırlığı var gibiydi. Yığıldığım kapı dibinde birkaç dakika boşluğu izledim. Kalbim onun yokluğunu artık hissetmediği için mi sızlıyordu yoksa varlığına muhtaç olduğu için mi çırpınıyordu?

Zavallı.

Avucumu kalbime yasladım. Elimden gelse kalbimi ait olduğu yerden söküp paramparça ederdim.
Gözlerimi yumup başımı kapıya bastırdım ve kendime sakinleşmek için zaman tanıdım. Gözlerimi açtığımda zihnim, kalbimi onu hiç görmediğimize inandırmaya çalışıyordu.

Tuna yok. Yerden kalkıp yatağa oturdum. Şu an Batuhan var. Telefonu açtım. Batuhan'la uğraşmak, tedavisi olmayan bir yarayı iyileştirmeye çalışmaktan daha eğlenceli. Tıpkı diğerleriyle eğlendiğim gibi.

Anonim: Ee, nerede kalmıştık¿

*

yorum okumayı özledim

sizi seviyorum, sizi çok seviyorum

ve daha sık bölüm yüklemek için uğraşacağım, özür dilerim

01.02.19

KuklaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin