"Bu nasıl?"
Elimde salladığım kitap, Milena'ya Mektuplar'dı. Batuhan sırtını kitaplığa vermiş, hareket etmeden kitapları karıştırmamı izliyordu. Yardım etmemesi sinirlerimi bozmaya başlamıştı. "Onu okudu."
Oflanarak kitabı aldığım yere bıraktım. "Zaten hediye edilesi bir kitap değil. Okuyanı sıkıntıdan öldürür."
Ardından bir yenisini bulmuştum. "Kalp Ağrısı! Bunu okudu mu?" dedim hevesle. Yaklaşık on beş kitap göstermiştim ve hediye alacağı kişi ya kitabı okumuştu ya da Batuhan beğenmiyordu.
Başını yana eğip gözlerini kısarak düşünüyormuş gibi bir ifadeyle bir süre sustu. "Bilmem. Emin değilim."
Gözlerimi devirip kitabı karnına yapıştırdım, tutmak zorunda kalmıştı. "İnternetten kitabın yorumlarına bak. Ben biraz daha karıştırayım buraları."
Şaşırtıcı bir biçimde sessizdi. Göz ucuyla telefonunu açtığını görünce gülümser gibi oldum ama çabuk toparladım. Beni tavlama planı bu muydu?
Daha önce okuduğum ya da içeriğinden haberdar olduğum kitapları bir bir inceliyordum ancak aşk konusuna pek hakim olduğum söylenemezdi. Uğultulu Tepeler'i görünce diğerlerini rafın boş kısmına bırakıp onu aldım ve kapağını araladım. Daha önce de görmüştüm ama alıp okuma fırsatım olmamıştı. Sayfalarını karıştırırken denk gelen bir paragrafı okumaya başladım.
"İnsanı insan yapan, yüzüne güzellik katan ve onu sevdiren tek şey kalbinin temizliğidir." diyordu. "Yoksa hepimiz aynıyız, etten ve kemikten oluşmuş bedenleriz. Bizi birbirimizden ayıran tek şey kalplerimizin özelliğidir. Eğer temiz ve güzel bir kalbiniz varsa, bu dışınıza yansır. Fakat kararmış, herkesin kötülüğünü isteyen, kıskanç biriyseniz, kalbinizin kötülüğü yine yüzünüze yansır. Ve dünyalar güzeli olsanız bile, kalbinizin karanlığı güzelliğinize gölge düşürecektir."
Satırlarda gezinen gözlerimden okuduğum kelimelerin mürekkebi akıyordu sanki. O an paragrafa o kadar yoğunlaşmıştım ki burnumun dibinde benimle birlikte o sayfaya bakan Batuhan'ı fark etmem zaman almıştı.
"Yorumlara baktım, almayacağım o kitabı." dedi hala yanımdayken. Yanaklarımız birbirine değmek üzereydi. Kitabı okumak için yaklaştığını bildiğim için ani bir tepki vermedim. "Ee, sence bu nasıl?" diye devam etti.
Sertçe yutkundum ve kitabın kapağını kapattım. "Sıkıcı."
Ve uzaklaştım.
Aklını topla, Nazlı. Biraz uzaktaki bir başka rafa ilerledim, Batuhan yavaş adımlarla geliyordu. Derdi neydi? Bu yaptığı beni yorup sinirlendirmekten başka bir işe yaramıyordu. Son dönemde popülerliği artan Gurur ve Önyargı'nın yıpranmış kapağını parmak uçlarımla okşadım. Okumamıştım, okumayı da düşünmüyordum çünkü bir anda patlayan kitap ya da filmler bana itici geliyordu.
"Bunu okudu mu-" derken arkama dönüyordum. Hemen karşımda, çok yakınımda olduğunu görünce durdum. Kolunu arkamdaki rafların en üstünde duran kitaplara uzatmıştı. Saçlarım çenesine değer gibi olsa da sabit durmayı başardım. "Bu arada, kime seçiyoruz kitabı? Tabi... Özel değilse." diye devam ettim.
Pekala. Parfümü güzeldi. Beni tavlama planı buymuş.
"Onu da okudu. Hatta... Ezberlemiş olabilir."
Elindeki kitap, Aşk-ı Memnu'ydu. "Ciddi misin şu an?" derken sesimde bariz bir alay vardı. Hala çok yakındık, başını eğip kitaba bakarken saçlarından yükselen ferah şampuan kokusu burnuma vuruyordu. Başını hafifçe kaldırıp gözlerimin içine baktı ve güldü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kukla
Teen FictionNazlı için hayat oldukça basitti. Bir kimliği vardı; aynada yansıması, dağınık ailesi, düzenli odası ve arkasında da kocaman yalnızlığı. Bir de Batuhan Ezgir vardı. Batuhan hepsinden daha karmaşıktı. ❆ 31.08.17