Alp, bütün gün odasında oturup karşı odanın döşenmesini izledi. Tuğçe, ustaların başında durup dekorasyonla ilgili talimatlar veriyordu. Beyaz çalışma masası kapıya dönük, önüne iki mavi deri koltuk, tam karşılarına duvara dayalı beyaz ikili koltuk…
Ustalardan biri koltuğu taşırken iki odanın kapısı arasında tökezledi. Genç adam siyah masasına oturup elindeki dolma kalemi çevirmeye başladı. Kapısı açıktı. İlgilenmiyormuş gibi gözükse de kulağı karşı odadaydı. Kaçamak bakışlarını Tuğçe’nin yakaladığını fark etmişti. Kahvesinden bir yudum aldı.
Bugün şok üstüne şok yaşamak onu sarsmıştı. Kaptan “Artık bir takımsınız.” demişti Tuğçe’yle ikisine. İki düşman nasıl bir takım olabilirdi? Daha da ironi olan, artık bir düşman bile olup olmadıklarıydı.
Alp, istemsizce başını kaldırıp Tuğçe’ye baktı. Boyacıların mavinin tonlarındaki boyayı hazırladıklarını gördü. Elbette!,diye geçirdi içinden. İki saat içinde harap olmuş görüntüsünü düzeltip bambaşka bir afet olarak karşısına çıkmış olabilirdi. İki saat içinde öfkesini, intikama yormuş olabilirdi ama görünüşünü iki saat gibi kısa sürede değiştirse de huy bu kadar kısa sürede değişecek bir şey değildi. Alp, kızın yüzündeki az miktarda fondöten ve kırmızı dudak boyasına rağmen eski yüzünü görebiliyordu. Bu kırmızı renk midesini bulandırıyordu. Ne zamandan beri?,diye düşündü. Bu sabahtan beri olduğuna karar verdi. Sarışın kadın ve Tuğçe’nin karşı karşıya gelmiş görüntüsü tekrar canlandı gözünde. Ağzındaki kahveyi nerdeyse çıkaracaktı.
Tekrar kıza baktı. Küçük kibirli burnu hala oradaydı ve sinirlendiğinde yukarı kalkıyordu. Yüzündeki masum hatları kapatmak mümkün değildi. Bütün bunları düşününce onu bir düşman gibi göremiyordu. Bir intikam için, bir savaş için fazla masumdu. Alp ona karşı sadece bir kez oyun oynamıştı ama şimdi Tuğçe önüne bir oyunla gelirse karşılık verip veremeyeceğini bilmiyordu.
Dün ölümden korktuğu için ağlayan kızın dudağına düşen bir gözyaşı damlasını silmişken arkasından iş çeviremezdi. Belki de çevirmişti, bunu inkar etmiyordu. Ona pek çok kez ihanet etmişti. Kız, Sana ihtiyacım var, diye ağlamıştı ama onun yanında olmak yerine başka bir kadınla birlikteydi. Suç Alp’te olamazdı. Kıza onu sevdiğini hiç söylememişti. Kimseden şefkat görmeyince başkalarına şefkat göstermekte garip gelen, yabancı bir şeydi.
Alp, genç kızın odasına yaklaşan topuk seslerini duydu. Sabahtan beri bu sesi duymak sinirlerini bozmuştu. Kaşlarını çatıp homurdandı. Oyun mu oynamak istiyordu? Alp hazırdı. Ama yine de uyarmak en iyisi olacaktı. Tuğçe, kapıya yaslanıp ellerini göğsünde birleştirince başını kaldırdı masasından. Kız, deri montunu çıkarmıştı. Üzerinde mavi bir gömlek vardı. Kollarını kıvırmıştı, ona biraz büyük geldiğini düşündü. Birkaç düğmeyi açık bırakmış beyaz bir tişört giymişti içine. Gömlek ona bir yerlerden tanıdık geliyordu. Bu bir erkek gömleğiydi! Aynısından kendisinde de vardı.
“Neye bakıyorsun?” Tuğçe tek kaşını sorgular bir şekilde kaldırdı.
“Erkek gömleği mi giyiyorsun?”
“Evet, bir sakıncası mı var? Kendim aldım. Başkalarının yatağından çıktıktan sonra üzerime geçirmek için değil…”
Alp imasını görmezden geldi.”Aynısı bende de var.”
“Baştan söylesene, hemen atayım öyleyse.”
“Bu nefret sen de komik duruyor.”
“Komik mi, değil mi göreceğiz.”
“Yapma, ama! Bana ne yapmayı planlıyorsun? Beni kaçırıp, işkence filan mı edeceksin?” Gözlerinde muzip bir ışık, dudağında alaylı bir gülümseme vardı. Tuğçe’nin ona yapacağı işkenceler… Bir yerden bakıldığında heyecanlanmasına bile neden oluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Avcı|Tehlikeli Ruhlar Serisi 1|
RomantikAvcı, uçurumun esaretini de gördü, gökyüzünün özgürlüğünü de... Avcı, acıyı da tattı, çaresizliği de... Dünya'nın ona öğrettiği tek şey adaletsizlik Ve bulduğu tek çözüm, her şeye rağmen hayatta kalmak Yemini, bir daha asla güçsüz olmamak Amacına ul...