Bölüm 16|Cennet ve Kuyu|

8.6K 559 17
                                    

Okuma sayısı giderek artıyor fakat vote sayısı hala çok az. Lütfen okuyorsanız, voteleyin de :)

***

Alp ve Kaptan, akşama kadar birlikte bir plan kurdular. Planın odak noktası, Alp’in kesinlikle Tuğçe’den uzak durmasıydı. Bundan sonra ihanet Kaptan için göz yumulabilecek bir şey olmayacaktı. Alp, Tuğçe’nin değişmesine engel olmaması karşılığında, Kaptan yedi-yirmi dört kızın güvenliğini sağlayacaktı. Genç adamın, buna itiraz etme gibi bir hakkı yoktu.

Her şey eskisine dönmeye başlayacaktı.

Arabayla otele giderken Kaptan yine eskisi kadar korkutucu, Alp yine eskisi kadar umursamazdı. Şimdi her şeyin eskiye döndüğünü Tuğçe’ye hissettirmeleri gerekti.

Siyah araba otelin önünde durduğunda, Alp korumaların kapısını açmasını boş gözlerle izledi. Arabadan dışarı çıkarken kendi beyaz –Harika, Mükemmel, Hızlı- Porsche’unu gerçekten özlediğini fark etmişti.

Yüzünü ifadesiz tutmak onun için tanıdık bir şeydi. İyi bir oyuncuydu ve ona duygularını hemen belli etmemesi gerektiğini Kaptan öğretmişti. Yüzünü sakin, duygusuz bir ifade kaplarken Tuğçe’nin onun bu surat ifadesinden hiç hoşlanmayacağını biliyordu. Bu duygusuz yüzünü sevmediğini defalarca söylemişti. Alp, bunu umursamamıştı. Pekala, aslında umursuyormuş… Bunu şimdi fark etmişti. Çünkü uzun bir zamandır –Tuğçe hayatının merkezine yerleştiğinden beri- bu ifadeyi kullanmıyordu. Alp’in gerçek kişiliği aslında buydu. On dokuz senedir, her türlü duyguyu içinin derinliklerine göndermiş, geriye sertlikten başka bir şey bırakmamıştı. Çünkü özellikle dün akşamki gibi çıkan bir çatışmada, silahlar çekildiğinde en ufak bir duygu potu ölümünüze neden olabilirdi.

İçeri girmeleriyle onları ilk karşılayan sıcak hava olmuştu. Otelin modern dizaynını şimdi daha iyi inceliyordu. Dün gece Tuğçe’den başka bir şey gözü görmediğinden sol taraftaki koltuklar dikkatini hiç çekmemişti mesela. Etrafta temiz ve hoş bir koku hakimdi. Vakit akşamı geçmesine rağmen otelin lobisi çok dolu değildi. Kaptan ve Alp birbirlerine baktılar. Kızgın bir Tuğçe’yle karşılaşacaklarını ikisi de çok iyi biliyordu.

“Hadi onu çağır,”dedi Kaptan.”Ben bekliyorum.”

Topuklarının üzerinde dönmeden önce dudaklarıyla “Umursamaz.” diye hatırlattı Alp’e.

Alp, arkasındaki kırmızı-siyah üniformalı, yapmacık gülümsemeli insanların bulunduğu resepsiyona doğru yürüdü. Resepsiyona yaslanıp, karşısındaki kumral gence baktı.

“12.kat, 327’nolu odadaki Tuğçe Hanım’a aşağı gelmesini haber verir misiniz?”dedi kibar ama gergin sesiyle.

“Kim geldi, diyelim efendim?”dedi genç telefonun ahizesine uzanırken.

“Alp Sertsoy.”

Genç adam, görevlinin odayı aramasını sıkılmış gözlerle izledi. Karşısındaki genç, telefonu kapattığında kaşlarını çattı.

“Cevap yok, efendim. İsterseniz bir not bırakabilirsiniz.”

“Not filan bırakmayacağım. Tekrar ara… Odada olması gerek,”diye sertçe cevap verdi Alp.

Arkasından odanın tekrar aranması ve cevap alınamaması Alp’in sinirlerini alt üst etmişti. Alp, cebinden telefonu çıkarıp Tuğçe’yi aradı. Telefonunun kapalı olması ayrı bir şaşkınlıktı.

“Yine ne çeviriyorsunuz acaba, Kraliçe’m?”diye mırıldandı sinirle.

“Ne zaman çıkış yaptığına bak,”diye emretti karşısındaki gence.

Avcı|Tehlikeli Ruhlar Serisi 1| Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin