Alp merdivenleri tırmanırken yorgunluktan dolayı gözleri kapanıyordu. Tek istediği yatağa girmek ve Tuğçe'yi sarmalayarak onun sıcak tenini hissedip huzurlu bir uykuya dalmaktı. Gün ışımak üzereydi. Güneş binaların arasından bir çıkıp bir kayboluyordu. Dairenin önüne geldiğinde kapının aralık olduğunu fark etti. Anında göğsünü bir endişe sardı. Kapıyı itip içeri girdi. Kapıyı gözünün önünden çekmesiyle koridorun sonunda vücudunun yarısı oturma odasında kalacak şekilde yerde yüzüstü uzanan Tuğçe'yi gördü.
"Tuğçe!"diye haykırdı.
Koşarak yerde baygın uzanan kızın yanına vardı. Onu sırtüstü çevirip başını kaldırdı. Genç kızın başını kendi dizlerinin üzerine yatırdı. Yanaklarını hafifçe tokatlarken ismini korku içinde mırıldanıyordu. Ne olmuştu? Yine mi krize girmişti yoksa? Siyah gözleri endişe ve korku içinde parlarken Tuğçe'nin gri eşofmanındaki kahverengi lekeyi gördü. Sebebini anlamıştı.
Tuğçe gözlerini araladığında beyaz ışık gözlerini yaktı. Tanıdık B vitamini dolu hastane kokusu burnuna dolmuştu. Bir hastane odasında yatıyordu. Etrafa göz gezdirirken odanın sağ duvarına yaslanmış olan koltukta Alp'in uyuduğunu fark etti. Genç adamın üzerindeki beyaz gömleği kırışmıştı. İkili koltukta yatıyor ve ayakları koltuktan dışarı çıkıyordu. Sakalları uzamıştı. Tek kelimeyle yorgun görünüyordu.
Tuğçe yutkunarak boğazındaki kuruluktan kurtulmaya çalıştı. Yatağın yanındaki sehpada duran suya uzandı. Bardağı tam olarak kavrayamayan güçsüz eli bardağın sehpaya çarpmasını sağladı. Bardak kırılmadı ama yüksek bir ses çıkmıştı. Alp anında siyah gözlerini açtı. Başını Tuğçe'nin attığı tarafa çevirdi. Genç kızın yüzünde Alp'i görünce yavaş ve mutlu bir gülümseme yayıldı. Alp'in gözlerinde endişe belirgindi. Ayağa fırladı. Birkaç adımda yatağa ulaşmıştı. Hafifçe kenara oturup Tuğçe'nin yüzünü incelemeye başladı.
"Uyandın mı? İyi misin? Nasıl hissediyorsun?" Tüm soruları art arda ve tek nefeste sormuştu. "Ben hemen doktoru çağırayım, uyandığını haber vereyim."
Ayağa kalkacakken Tuğçe Alp'in bileğini tutarak onu engelledi.
"Ben iyiyim. Lütfen, onlar gelmeden biraz konuşamaz mıyız? Hem susadım..."
Alp başını salladı uysalca. Kendini sakinleştirmeye çalıştığı belliydi. "Neden susadığını söylemedin?"derken sürahiye uzanıyordu.
Tuğçe'nin aklına, onun bitmek bilemeyen sorularına yapılacak bir sürü iğneleyeci cevap geldi ama üzerine gitmeden susmakla yetindi. Alp'in endişesinden başka bir şey görmediğine emindi. Alp onun başının altından tutarak kafasını doğrultmasına yardımcı oldu. Tuğçe bardaktaki suyu çölde kalmış bir adam gibi içti. Bardaktaki su bittiğinde "Biraz daha..."diye yalvardı.
Alp itaat ederek su doldurdu. O an Tuğçe için her şeyi yapmaya hazırdı. İkinci bardağın ardından Tuğçe derin bir nefes aldı. Kendini daha iyi hissediyordu. Elini uzatarak Alp'in kirli sakallı yanağına dokundu. Genç adamın gerginliği bir an olsun geçmiş gibiydi. Gözlerini sımsıkı yumarak yüzünü bu sıcak temasa yasladı.
"O kadar çok korktum ki iki günüm ölüm gibi geçti."
"İki gün mü? O kadar süre uyudum mu?"
Alp başını salladı. "Eve hırsız girmiş. Kim olduğunu bulmaya çalışıyorum ama daha bir şey elde edemedim. Yüzünü görebildin mi?"
Tuğçe o geceyi hatırlayınca ürperdi. "Hayır, yüzünde maske vardı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Avcı|Tehlikeli Ruhlar Serisi 1|
RomansaAvcı, uçurumun esaretini de gördü, gökyüzünün özgürlüğünü de... Avcı, acıyı da tattı, çaresizliği de... Dünya'nın ona öğrettiği tek şey adaletsizlik Ve bulduğu tek çözüm, her şeye rağmen hayatta kalmak Yemini, bir daha asla güçsüz olmamak Amacına ul...