Ya sana ya da sanata aşık bir kadın.
Günler geçiyor. Kalbim, ölü bir ruhun sevgisiyle günden güne silikleşiyor. Ağrılar diniyor, ağrı kesiciler bitiyor. Doktorun sürekli almamı söylediği hapların günleri zaman aktıkça artıyor. Artık hiçbir şey iyi gelmiyor.
"Hala artmaya devam ediyor." Jisoo telefonunu neredeyse göz kürelerinin içine sokacaktı. Kafasını kaldırdı ve Rosé'ye bakarak, "Sende bir değişiklik var mı?" diye sordu.
"Hayır." diye yanıtladı Rosé. Onunda elinde benim telefonum vardı. "Ne bir mesaj ne de bir arama."
Ödül töreni iki gün önceydi ve benim sosyal medya hesaplarımdan gelen bildirimler tamı tamına iki gündür susmuyordu. Onlarca kızdan, erkekten ölüm tehdidi ve kıskançlık dolu mesajlar almıştım. Üstelik gönderimi hesapları onaylı olan insanlar bile beğenmişti. Biri hariç. Kim Taehyung onu etiketlememe rağmen fotoğrafı beğenmemişti. Acaba profilime girip bakmış mıydı ya da fotoğrafı paylaştığımın farkında mıyd
''Resmen çıtayı dağlara çıkarttın. Şu hale bak, bir ünlüden farksızsın.'' Lalisa, Jisoo'nun elinden çekip aldığı telefonunda ekranıma bakarak konuşmuştu.
Elbette ki yaptığım şey hoş değildi ama arkadaşlarım kadar aklımı da kaçırmamıştım. Onlara göre Bangtan'ın şirketi ya da sekreterlerinden biri beni arayacak ve fotoğraf hakkında bilgi almaya çalışacaktı. Giriş iznim yoktu, akraba da değildim. Tüm Dünya neredeyse beni 'büyük bir tehdit' olarak adlandırmadan önceki son günlerimi yaşıyor da olabilirdim.
Lalisa'nın söylediği şey üzerine gözlerimi devirdim masanın üzerinde duran kolamdan bir yudum aldım. Mükemmel bir hafta geçirmiştim. Taehyung ile tanışmış, konuşmuş, fotoğraf çekilmiş ve hatta daha fazlasını yapmıştım. Bir peri masalının kayıp sayfasını yaşamış ve saatler sonra ait olduğum yere geri dönmüştüm. Planım bu yöndeydi ve oyun bitmişti. Artık düşünmem gereken tek şey üniversite sınavım ve ailemden nasıl ayrılacağım olmalıydı. Başka hiçbir şey değil.
Rosé'nin sevimli telefon melodisi bütün bir kantini dolandığında, telefonunu eline aldı ve aramayı sonlandırdı fakat telefon peş peşe üç defa daha çaldı.
''Kim arıyor?'' diye sordum kaşlarımı çatıp kolamı masaya bırakırken. Cidden ısrarcı biri olmalıydı.Telefon susmadığı için Rosé sessize almak zorunda kalmıştı.
Yeni boyattığı kahverengi saçlarını geriye doğru savurdu ve gözlerini devirerek, ''Videomu gönderdiğim bir ajans.'' diyerek cevap verdi. ''Bıktırdılar. Reddedildiğimi söylemek için on defa aramalarına gerek yok. Yedek listeye düştüğümü internetten görebildim.''
Sesi güzeldi, yüzü güzeldi, yetenekliydi ve dans konusunda da iyiydi. Neden şirketle onun peşinden koşmuyordu ki? Sadece birkaç törpü ile şu anda piyasa da olan çoğu solo sanatçıyı devirebilirdi. Bu eğlence sektörünü cidden anlamıyordum.
Rosé'nin moralinin bozulduğunu gören Lisa, ''Üzülme.'' diyerek elini omzuna koyarak gülümsedi. Hepimize karşı her daim böyle nazik ve kibardı. ''Yazın tekrar deneyebilirsin. Söz veriyorum, seninle seçmelere bile gelirim.''
Masada öne doğru eğildim. ''Hepimiz geliriz.''
Rosé'nin yüzünde yeniden umut bulduğunu belli eden bir gülümseme belirdiğinde, herkesin neşesi biraz olsun yerine gelmişti. Bu onun denediği üçüncü şirketti ve hepsinde reddedilmişti. Bazısı çok kilolusun diyor, bazısı da yeteneğinden şüphe ediyordu. Gerçekten çoğunun akıl sağlığından şüphe ediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
first lie | taennie
Fanfiction"Küçük bir kız çocuğu olduğumu biliyorum." Gözümden akan bir damla yaşı sildim ve burnumu çektim. "Ve kalbimin de ne kadar küçük olduğunu." Kafamı kaldırdığımda gözlerimin ona her baktığımda dolduğunu hissettim. Canım yanıyordu. Canım çok yanıyordu...