13 : selection

7.4K 800 651
                                    

Ölümcül kararlar alan ruhlar.

İnsanlar değişebilir mi? Duygular köreliyorsa, hisler bilinebilir mi? Geçmişi unutmamın hiçbir yolu olmadığını bilmeli insan. Geçmiş, keskin silgilerle silinmeye çalışılsa da asla yitip gitmez. Herkes gider, geçmiş hafızanda bir yaradan kalan bir iz gibi kalır. Annem erkeklerle oynamamam gerektiğini söylemişti fakat ben, yine de oynamıştım.

Woobin beni kafeden aldıktan sonra onunla yemek yemiştik. Ardından da beni evime bırakarak gitmişti. Ertesi gün ise Rosé'ye verdiğim afişteki şirketin seçmeleri vardı. Rosé gece yarısı kayıt yaptırmıştı ve oldukça heyecanlıydı.

"Sakin ol," dedim titreyen ellerine uzanarak. Bedeninin titremediği hiçbir uzvu yok. "Gerçekten iyisin, bu kadar gerilme."

Rosé kafasını kaldırdı. Alt dudağı bile titriyordu. "Öyle mi dersin? Sence bu defa başarılı olabilecek miyim?"

"Evet," Uzanarak ellerimi kollarına koydum ve elimden geldiğince gülümsemeye devam ettim. "Tanrım evet! Sen mükemmelsin."

Eskiden kendine olan güveni çok daha fazlaydı. Şirketlere yaptığı başvurular her reddedildiğinde özgüvenini kaybediyor, bambaşka birine dönüşüyordu. Sıramızın gelmesini beklerken onu heyecanlı gözlerle seyretmiştim. Evet heyecanlıydı ama mülakatın yapıldığı kapıdan yüzü asık güzel kızlar her çıktığında morali daha da fazla bozuluyordu. Kendine gelmesi gerekiyordu.

''İki yüz on yedinci numara! Park Chaeyoung.'' Kapının önünde duran kapın Rosé'nin ismini anons ettiğinde, hepimiz birden ayağa kalkarak kapıya doğru ilerledik. Mülakata seyirci alınıyordu ama katı kuralları vardı.

Rosé evrakları ile birlikte içeriye girdiğinde, kızlarla bende köşeye doğru çekildik. Yerler bordo rengi halıyla kaplıydı, duvarlar altın işlemeliydi. Rosé elleri önünde bir şekilde yerdeki yıldız sembolünün üzerinde durduğunda, bende bakışlarımı jüri üyelerine çevirdim.

Üç tane jüri üyesi vardı. Bir kadın, iki erkek. Kadın ve erkek takım elbiseler içerisindeyken ortadaki sert bakışlı adamın üzerinde siyah bir tişört başında da şapkası vardı. Çok ciddi ve otoriter bir profil çiziyordu. Chaeyoung ise gergince gülümsemeye devam etti.

''Park Chaeyoung,'' dedi sol baştaki kadın özgeçmişini okurken. ''On sekiz yaşında, lise son sınıf öğrencisi. Bizden önce üç tane daha şirket sınavına girmişsin ama kabul edilmemişsin. Nedenini öğrenebilir miyim?''

Ah Tanrım, bu kadın beni şimdiden kendinden tiksindirmeyi başarmıştı. Rosé neden kabul edilmediğini nereden bilebilirdi? Yarasına dokunmak hoşuna mı gidiyordu?

Lise ve benim sorulan bu soruya sinirlendiğimizi gören Jisoo ellerimizi tutup sakinleşmemiz için bakarken, Rosé gergin bir şekilde konuşmaya başladı. ''Kilomun ve yüzümün yetersiz olduğunu söylediler efendim.''

''Yani yeteneklerinle ilgili hiçbir şey söylemediler.''

''Ben şey,'' Rosé sustu. Utandığında ya da çekindiğinde her yaptığı gibi bakışlarını ellerine indirerek tırnak dipleriyle oynamaya başladı. ''Bunu bilmiyorum.''

Öfkeden tırnaklarımı avuç içlerime batırmaya başladım. Kadının bu kadar kibirli konuşması beni oldukça huzursuz etmişti. Ben böyleysem Rosé kim bilir ne hissediyordu.

first lie | taennieHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin