8 : broken

7.8K 772 382
                                    


Bin insan görür, biri anlar ölümünü.

Bir hayalle kalktık, bin düşünceyle yıkıldık. Gerçekliğin ta kendisi karşımda dikilirken yok olup gitmeyi dilemek, şu anda bulunduğum aciz durumu kurtarabilecek tek şeydi.

Dakikalar süren uzun bakışmamızın ardından salonda oluşan sessizlik herkesin dikkatini çekmişti. Aralarında en büyük olan üye Jin, şaşkınlıkla indirdiği mikrofonu kaldırarak dağılan bakışları kendine çekti ve Lisa, elimi cimcirerek koltukta aşağıya inmemi sağladı.

Kalbimin göğüs kafesimden çıkacağına emindim. Öyle delicesine atıyordu ki, biraz daha zorlasa kemiklerimi bir bir kıracaktı sanki.

''İlerle.'' dedi Rosé arkadan. Dizlerimin ve ellerimin üzerinde emekleyerek oturduğumuz sıradan çıktım ve merdivenleri koşar adım tırmanarak en arka boş koltuklara çıktım. Konuşma hala devam ediyor, genç kızlar neşeyle şakıyordu.

''Şimdi ne yapacağız?'' dedi Jisoo. Her gergin olduğunda yaptığı gibi karnını tutuyordu.

Kafamı kaldırıp koltukların arkasından onu izlemeyi düşündüm ama panik halindeydim ve doğru düzgün nefes bile alamıyordum.

''Birazdan konuşma biter.'' dedi Lalisa. Aramızda en soğukkanlı olan o olduğu için bize göre daha temkinli hareket ediyordu. ''Bittikten sonra kapılardan çıkın ve hepiniz farklı bir yöne gidin. Onları okulda başı boş gezdirmezler.''

Haklıydı. Bu kadar kalabalık bir okulda onlar gibi ünlü birer starı alelade koridorlarda gezdirmezlerdi. Muhtemelen konuşma bittikten beş dakika sonra buradan uçup gideceklerdi ve biz, onları bir daha görmeyecektik.

Veda ettiğimi zannediyordum, yani o gün kulise girdiğimde. Bu ona ilk açık verişim değildi, birincisinde kuliste beni pençelerinin arasına alan oydu. Korku içimde bir fırtına gibi büyürken, düzenlediğim her şeyi dağıtıyordu.

Titreyen ellerimi dizlerime bastırdım ve zamanın akıp gitmesini seyrettim. Mikrofonu dudaklarına yerleştirip konuştuğunda, boğazımda paslı bir çekil beliriyordu. Yutkunamıyordum. Sesi kulağımdayken, bedeni bana bu kadar yakınken kendime mukayyet olamıyordum.

Yaklaşık yarım saat sonra konuşma bitti ve öğretmenlerin nöbet tuttuğu kapılar açıldı. Kızlarla hızla çömeldiğimiz yerden kalktık ve konferans salonundan dışarıya çıktık. Diğer öğrencilerde yavaş yavaş ayaklanıyorlardı ama onlar; Jin, Yoongi, Jimin ve Taehyung'u terk etmeye bizim kadar meraklı değillerdi. Biraz yavaş hareket ediyorlardı.

''Jisoo, sen üst kata çık. Rosé, sende kantin tarafına git. Jennie sende Güney kanadına. Bende sol taraftan gideceğim.''

Lisa'nın söylediğini onayladım ve Güney kanadına doğru ilerlemeye başladım. Arada bir korku dolu gözlerle omzumun üzerinden geriye dönüyor, konferans salonundan çıkan bedenleri kontrol ediyordum. Muhtemelen güvenlik önlemi için çocukları en son çıkartacaklardı. Ah, bu benim için iyi olurdu.

Koşar adımlarla Güney kanadına doğru ilerledim ve kızlar tuvaletinin içine girerek boş kabinlerden birine, kapalı olan klozet kapağına yerleştim. Biraz fazla hareket ettiğim için nefes nefese kalmıştım ve kalbim, birazdan duracağını haykırarak tekleyip duruyordu. Sakinleşmeye ihtiyacım vardı.

Neden buradaydı ki? Kader benimle oyun oynuyor, Yüce ruhlar benimle alay ediyor olmalıydı. Tamam, o üçünün ve Taehyung'un bu okuldan mezun olduğunu biliyordum ama şimdi olacak zorunda mıydı? Neden daha önce değil de ben yalanlarımı sıraladıktan hemen sonra? Ah, buna katlanamıyordum.

first lie | taennieHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin