Sana layık olmak için.
Yüreğimin yalvarışı ve ağır sızısı. Kanayan bir yaram vardı. Kesiklerim görülmüyor, kırmızı sıvı elime bulaşmıyordu belki ama, kalbim kan ağlıyordu.
"Ağlama," dedi Lalisa, nemlenen yüzümü ellerinin arasına alıp göz yaşlarımı silerken. "Canın çıktı ağlamaktan."
Canım değil, ruhum çıkmıştı adeta. Geldiğimden beri ağlıyordum. Neden ağladığımı çözemiyordum da. Sonumun bu olacağının bilincindeydim, her daim buna yormuştum kafamı. Planın noktasını koyarken acının da örülen ağa takılacağını, günün birinde beni mahvedeceğini anlamıştım. Sonumu görmüştüm fakat yeterince güçlü değildim.
"Ben geldim!" Jisoo, Lalisa'nın odasının kapısını açtı ve otuz iki dişini göstererek yanımıza yaklaştı. Fakat benim nemli yanaklarımı ve sümüklü burnumu görünce bu mutluluğu milada karıştı.
"Ne oldu?" dedi telaşlı bir anne edasıyla. "Neden ağlıyorsun?"
"Yatmışlar."
Lisa'nın açık sözlü davranışı ile ona doğru döndüm. Biraz çarpıtarak anlata olmaz mıydı? Jisoo'dan sakladığımdan değildi elbette fakat yeniden yüzüme vurulması beni bir kez daha üzmeye yetiyordu.
"Ne!" diye çığlık attı Jisoo. Kendini biraz geriye çekmiş, öfkeli bir panter gibi ayaklanmıştı. Ardından boğazını temizledi ve saçlarını savurdu. "Aman, boşver. Üzüleceğin bir şey değil, alt tarafı bir vücut temasını bir daha görmeyeceğin ama deli gibi aşık olduğun bir adamla yaptın. Günün sonunda kalbini kıracak, seni devirecekti. Ne şimdi bu, Dünya'nın sonu mu?"
"Sizde mi?"
"Evet!" Ve Jisoo, tıpkı benim odaya girdiğim ilk halim gibi kendini yatağa attı ve titreyerek ağlamaya başladı. Onun ağlamasıyla birlikte benimki de şiddetlenmiş, kollarımı ona dolayarak tekrar hıçkırmaya başlamıştım.
Lalisa'nın elleri saçlarımın arasındaydı. Yavaşça okşuyor, acıyı hafifletmeye çalışıyordu. Gün karardı ve yıldızlar gökyüzünü terk edene kadar gözyaşlarım kurumadı.
Kızların hepsi bir yatakta uyuduğunda, telefonumu çıkarttım ve onu çektiğim fotoğraflara baktım. Dünya'nın en eşsiz eseriydi. Harikulade bir nimet, el değmemiş bir lütuftu adeta. Kendine hastı, başkası olmazdı yakınında. Şimdi tenimde izleri, kalbimde kesikleri vardı. Kalbimden süzülen damlalar o güzel kareye doğru aktı.
"Kalbimde bir kağıt kestiği gibi kaldın, Kim Taehyung. Ve yerini kimse dolduramadı."
☾
Öğle yemeğimin boş kalan kabını herkesin artıklarını bıraktığı yere bıraktım. Ön bahçedeki yavru kedi ve annesi için ayırdığım tavuk kemiklerini de birkaç peçeteye sararak yanıma koydum.
Olayın üzerinden iki gün geçmişti, herkes sakindi. Elimizde hiç ummadığımız şeyler vardı; Jisoo ve benim kırık kalplerimiz, Rosé ve Lalisa'da ise rüyalarını süsleyen adamların telefon numaraları. Bizim yapmamız gereken yanlışı bilmeseydim, muhtemelen o ikisini yapacağını düşünürdüm fakat onlar, bizden de dirayetliydiler.
Lalisa akıllı ve güzeldi. Jimin ile iyi anlaştığını, ortak bir çok noktalarının olduğunu anlatmıştı. Rosé ise flörtözdü. David Becham gelse tanımaz, evli olduğunu unutarak flört ederdi. Cazibeli ve ateşli bir dişiydi. Yoongi'nin ona düşmesi yüksek bir ihtimale bile tepeden bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
first lie | taennie
Fanfiction"Küçük bir kız çocuğu olduğumu biliyorum." Gözümden akan bir damla yaşı sildim ve burnumu çektim. "Ve kalbimin de ne kadar küçük olduğunu." Kafamı kaldırdığımda gözlerimin ona her baktığımda dolduğunu hissettim. Canım yanıyordu. Canım çok yanıyordu...