Şeytan'ın zekasından tatmış bir kadın.
İnsan doğası gereği hata yapmaya meyillidir. Ona iki yol verilir; doğru ve yanlış olarak adlandırılan iki yol. Birini seçmek, diğerini silmek gerekir. Hilebaz olmamak gerekir. Bir cambaz düşüyle ayaklanıp topuklarını dikenli ipin üzerinde ziyan etmemelidir. Kimi zaman insan, doğası gereği yapması gereken seçimi, zekası düşünülünce doğru olduğuna inandığı şey uğruna harcar. Doğru, aslında sadece kendisi için geçelidir. Çünkü birinin doğrusu bir diğerinin felaketi olabilir.
Sessizliğin hüküm sürmesini dilediğim masada insanların ağzı bir türlü durmuyordu. Ortada koyu bir sohbet vardı. Çocuklarla birlikte şehrin göbeğinde çokta insanın ziyaret etmediği ama lezzetli yemeklerin olduğu bir yere gelmiştik.
Grup ödül töreninden sonra duş almış, üzerini değiştirmişti. Hepsinin başında şapka, ağızlarında maske ve gözlerinde gözlük vardı. Sadece yemek yedikleri için maskeyi ve gözlüğü çıkartmışlardı.
Belki hepsiyle kötü bir başlangıç yapmıştık ama şu anda gayet iyi görünüyorlardı. Öncelikle mutlulardı. Sohbet ediyor, kız arkadaşı olma yolunda ilerledikleri insanlarla gülüşerek anılarını paylaşıyorlardı. Dinlendiklerini görmek güzeldi fakat işin ucunda bir adet Kim Taehyung etkeni vardı.
Karşımda Rosé vardı, Tae onun yanındaydı ve Hoseok'da onun yanında. Yemeğini yiyor, içkisinden içiyor, arada bir sohbete dahil olarak gülümsüyordu. Ben bu doğal hallerini sessizliğin kucağında seyrederken, gözlerimiz bazen istemsizce birbirine dokunuyordu. Bu dokunuş öyle ağırdı ki, ister istemez kendimi geri çekerek bakışlarımı zaman zaman başka yere kaydırmam gerekiyordu.
Gergindim. Yani, kim olmazdı ki? Dünyaca ünlü Bangtan ile akşam yemeği yiyor, sohbet ediyordum. Gergin olmak bana göre şu anda var olan en doğal hakkımdı.
''Hadi,'' dedi Hoseok neşeyle. Ardından da yarım olan bardağını havaya kaldırdı. ''Kadeh kaldıralım.''
''Peki neye?'' diye sordu Yoongi. Kolu Rosé'nin oturduğu sandalyenin sırt kısmındaydı.
Hoseok düşündü ve bulduğu fikirle gülümsedi. ''Aldığımız ödüllere!'' O anda herkes, aklına gelen dokunaklı sözleri söyleme başladı. Burada olmamızın sebeplerini, mutluluğumuzun kaynağını...
Jin, ''Sevgiye!''
Jimin, ''Birlikteliğe!''
Bende önümdeki kadehi alarak gülümsedim. ''Kadere!''
''Yalanlara.'' O anda mutluluk, dudaklarıma dayadığım bardağın içindeki boğazıma dizilmeyi bekleyen içki gibiydi. Asla oraya ulaşamadı. Buna Taehyung'un söylediği kelime mani oldu.
Ellerdeki kadehler, dudaklardaki gülümsemeler, mutlu bakışlar sarf ettiği tek bir kelimeyle fırtınaya kapılıp bizden uzaklaşırken, bakışlarımı ona çevirdim. Gözleri üzerimdeydi ve elinin arasındaki kadehi dudaklarına götürerek dibini gördü.
Hoseok'un sevinci kursağında kalırken, elimde asılı kalan bardağı dudaklarıma götürdüm ve bir yudum aldıktan sonra çektim. ''İnsanlar,'' dedim kadehimi masasının üzerine bırakıp gözlerine bakarken. ''Hata yapabilirler. Bu yüzden 'fani' olarak nitelendiriliyorlar.''
''Öyle mi?'' diye sordu kaşlarını çatarken. Ciddi görünmüyordu, dudaklarında savsak bir gülümseme vardı ama bu alaya kaçan cümlelerinin altındaki imanın tadını her halükarda alabiliyordum. ''Hata bilmeden yapılır, yalan planlanarak söylenir.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
first lie | taennie
Fanfiction"Küçük bir kız çocuğu olduğumu biliyorum." Gözümden akan bir damla yaşı sildim ve burnumu çektim. "Ve kalbimin de ne kadar küçük olduğunu." Kafamı kaldırdığımda gözlerimin ona her baktığımda dolduğunu hissettim. Canım yanıyordu. Canım çok yanıyordu...