Dikenli bir adam.
Üzerimde hissettiğim ağırlık beni uykunun şefkatli kollarının arasından alırken, ağrıyan gözlerimi aralayarak etrafa baktım. Etraf karanlıktı, odayı sadece karşımdaki boydan boya cam olan kesimden süzülen binaların ışıkları aysınlatıyordu.
Yüzümün yanının uyuştuğunu hissettim, koltuğun kenarında uyuya kalmıştım. Gözlerimi yumdum ve kendime gelmek için biraz bekledim. Gözlerim dışarıdan gelen ışığa bile zar zor alışıyordu.
Oturduğum yerde biraz diklendim ve önümdeki telefonumun ekranına baktım. Saat bire geliyordu. Hızla ekran kilidini açtım ve aramalarımı kontrol ettim. Kimse beni aramamıştı, mesajda yoktu.
Şaşkınlıkla telefonumu aldığım yere geri bıraktım. Kızlar neredeydi de beni hiç aramamışlardı?
Ayaklarımı uyuya kaldığım koltukta aşağıya doğru sarkıttım ve kafamı kaldırdığımda, onu gördüm. Çaprazımdaki tekli koltuktaydı, üzerinde bordo bir eşofman takımı vardı. Ayakları açık, bir eli yüzüne dayalı şekilde gözleri kapalıydı. Baş ucumda uyuyordu.
Bir an ona bakakaldım. En son yukarıya çıktığını ve beni burada yalnız bıraktığını hatırlıyordum. Fakat şimdi, baş ucumdaki koltukta uyuyordu.
Ayaklarım yere bastığında, bacaklarımın üzerindeki krem rengi battaniyeyi fark etmiştim. Onu görmek, karnıma bir tekme yememe yetti. Karşımda uyuyordu ve bundan önce üzerimi örtmüştü. O... O bana bunu nasıl yapıyordu?
Yüreğimdeki dağlar devrildi, elimde avucumda hiçbir şey kalmadı. O uykunun kollarında büyürken ben, heyecanla onu seyretmeye devam ettim. Ona bakmak bile beni deliye çeviriyordu.
"Uyanmışsın." dedi gözlerini açmadan dudaklarını hareket ettirirken. Bir anda konuşması paniklememe ve irkilmeme sebep olmuştu.
Biraz bekledi ve ardından yüzünü yaslandığı elinden çekerek gözlerini açtı. Açık kumral rengindeki saçları alnına dökülüyordu.
Mahçup bir şekilde olduğum yerde hareketsizce kaldım. Buraya resmen fırça yemeğe gelmiştim ve üstelik, burada uyuya kalmıştım. Zavallının tekiydim.
"Evet," dedim elimi diğer koluma sürterek. "Özür dilerim, uyuya kakmışım."
Taehyung aldırmadı fakat kafasını da hafifçe sorun olmadığını belli edercesine sallamıştı. Bakışları üzerime çok denk gelmiyordu. Genelde evin içerisine bakıyor, oturduğu yerde biraz hareket ediyordu.
"Şey acaba," Telefonumu elime aldım ve ona bakmaya devam ettim. O'da konuşmam üzerine bakışlarını bana çevirmişti. "Arkadaşlarımdan haberin var mı? Saat bir ve beni hiçbiri aramamış."
Taehyung cevap vermedi. Yavaşça oturduğu yerden kalktı ve bana bakmadan merdivenlere doğru ilerlemeye başladı. Ben şaşkınlıkla onun yeniden gidişini seyrederken o, merdivenin birinci basamağında durup bana doğru döndü.
"Gelmiyor musun?"
Şaşkınlıkla hızla ayağa kalktım. Nereye gittiğimizi bilmiyordum ama o Kim Taehyung'du. Peşinden gidiyordum işte.
Merdivenlerden yukarıya çıktık ve Taehyung, koridorun en başındaki kapıyı tıklatma nezaketini göstermeden açtı. Geriye çekilip ellerini cebine soktuğunda, odanın içine bakmak için ona bir adım yaklaştım. Oda karanlıktı ama koridorun ışığı içerideki yatağı ve üzerindekileri görmemi sağlıyordu. Bunlar Jimin ve Lalisa'ydı. Birbirlerine dokunmadan, karşılıklı bir şekilde uyuyorlardı. İkisi de oldukça huzurlu görünüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
first lie | taennie
Fiksi Penggemar"Küçük bir kız çocuğu olduğumu biliyorum." Gözümden akan bir damla yaşı sildim ve burnumu çektim. "Ve kalbimin de ne kadar küçük olduğunu." Kafamı kaldırdığımda gözlerimin ona her baktığımda dolduğunu hissettim. Canım yanıyordu. Canım çok yanıyordu...