23 : bravery

7.7K 553 458
                                    

Cesaret edenler, her daim işini bilirler.

Yukarı ve aşağısı, aşık olduğun adamın yanı başı. Cennetten düşen günahın elebaşı, ben buydum işte; küçük bir günah tohumu, azıcık bir kıvılcım tutumu.

Kore'nin kirli havası burnumdan içeriye dolarken, ellerimi birbirine sürterek sakinleşmeye çalıştım. Heyecanlıydım ve kulağımın içerisine dolan sesler bu heyecanımın aksi yönde ilerlemesine de hiç yardımcı olmuyorlardı.

Kore'ye döneli sadece yirmi dört saat olmasına rağmen yeniden sahne arkasındaydık. Mükemmel bir tur süreci, eğlence dolu bir Amerika tatili geçirmiştik. Birlikte olmak, sevilmek ve sürekli gözler önünde olmak heyecan vericiydi fakat kötü bir yanı vardı; neredeyse bir senedir sevdiğim adamı göremiyordum. Buna değip değmediğini bilmiyordum çünkü başından beri istediğim şey uğruna ilerliyordum fakat bu uğurda çok büyük fedakarlıklar yapmıştım.

Oradaydı, orada olduğunu hayranlarının bağırışlarından, sevinç çığlıklarından anlayabiliyordum. Ne kırmızı halı da ne de sahne sıramızın gelmesini beklediğimiz koltuklarda onu görmemiştim, görsem de bir şey değişmezdi; ödül töreni bitene kadar onunla iletişim haline geçmemem gerekiyordu.

Kapı açıldı ve Lalisa güle oynaya içeriye girdi.

''Ne oldu?'' diye sordu, benden önce davranarak Rosé.

''Ay,'' Lalisa elini kalbinin üzerine götürdü. Yanakları al al olmuştu ve gülümsemeden bir saniye olsun duramıyordu. ''Aylar sonra Jimin'i gördüm, daha ne olsun? Hemen şu ödül töreninin bitmesini istiyordum. Bir an önce yurttan kaçarak onları görmeye gidelim.''

Kaşlarımı çattım. ''Nerede gördün?''

Rosé'nin yanına oturdu, eline ruj almıştı. ''Koridordalar, sanırım sahne sırasında bir karışıklık olmuş, onu düzelttiriyorlar.''

Kalbim çeperinden çıktığında Jisoo, ''Yeniden gizli gizli buluşmalara döndük denesinize.'' diye hayıflandı. ''Jin'i ciddi anlamda çok özledim fakat gizli gizli buluştuğumuz zaman sanki suç işliyormuşuz gibi hissediyoruz. Size de oluyor mu bu?''

Zorunlu vedalar suç sayılmalıyken aşıkların bileklerine kelepçeler vuruluyordu, bu hiç adil değildi. Tanrı yaratmamış mıydı ilk erkek ve kadını, ne diye günah zilleri çalıyordu o halde insanların tepesinde? Aşık olmak yasak mıydı? Bu kuralı koyan duvardan duvara vurulmalıydı.

Oturduğum yerden kalktım ve alelacele kapıya doğru ilerledim ve açtığım gibi koridorda yürümeye başladım. Konuşamayacağımı elbette ki biliyordum fakat bir an olsun onu yeniden görmek beni daha iyi bir hale getirebilirdi. Çünkü ne de olsa o Kim Taehyung'du, solo sahnemde onun beni izliyor olduğunu bilmek ister istemez strese girmeme sebep oluyordu.

Koridorun sonuna doğru ilerlerken ileride gördüğüm yedi takım elbiseli adam duraklamamı sağladı. Önlerindeki sahne görevlisiyle iletişime giren birinci ağızdan kişi Yoongi olsa da hepsi dikkatle kadına bakıyordu.

İlk önce kumral renkli saçları girdi görüş alanıma, sonra da esmer parlak teni. Siyah takım elbisesinin içerisinde bedeni öyle güzel duruyordu ki, yılların ödüllü mankenleri gelse hepsi onun yanında güvenir kalırdı, oysa o bu havasından habersiz bir şekilde dikiliyordu.

Elleri pantolonunun cebindeydi, siyah renkteki bandanasının üzerinden taşan kumral renkli saçları aylak aylak alnına dökülüyordu. Bu onu rahatsız etmiş olmalı ki, elini kaldırdı ve onları geriye doğru ittirirken başını kaldırdı; işte beni o anda gördü. Eli alnında asılı, dudakları şaşkınlıkla aralık kaldı ve benim dudaklarımda özlem dolu bir gülümseme oluştu.

first lie | taennieHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin