Tehlikeli hayallerin kuklaları.
İnsan neyden çekinmeliydi; duygulardan mı kalbinin isteklerinden mi? Evet. Bütün kameralar sizi çekerken, bütün bir evrenin gözleri sizi seyrederken, duygular bile yere atılıp ezilmesi gereken bir çöpten ibaret olmalıydı ama ben, bunu yapamadım veya yapmadım. On sekizimin başında, gençliğimin zirvesinde, bunu yapmayı aklımdan bile geçiremedim.
"Bay Kang, lütfen kepinizi geri takın!"
"Aman Tanrım!" Lalisa kahkaha atarak omzuma dokunduğunda, saçımdan düşen diğer tel tokayı bırakarak kepimi yenisiyle tutturuyordum. Ardındansa gösterdiği salon girişine baktım.
"Bayan Choi ne giymiş öyle? Biz mezun oluyoruz, o değil.
Gülerek ona doğru döndüm. "Müdür Kim'i sevdiğini biliyoruz. Bu onun için çok büyük bir fırsat."
"Evet," Lalisa gülümseyerek gözlerini devirdi ve omuz silkti. "O ve büyük göğüsleri için çok büyük bir fırsat."
Gülümsediğimin belli olmaması için elimi ağzıma götürdüm. Gülümserken çekilmiş toplu bir mezuniyet fotoğrafına ihtiyacım olmadığı kesindi.
Mezun olmak çok garip hissettiriyordu, özelliklede YG'den çıkış yaptıktan sonra. Üniversiteye gitme gibi bir derdim olmayacaktı. Tek derdim şarkılarımın yayınlanıp yayınlanmaması ya da dans koreografilerini kusursuz yapıp yapmadığım olacaktı. Daha çıkış yapalı bir ay olmasına rağmen bazı günler uyuyamıyordum bile. Tek bir şarkıyla çıkış yapmak ve ilgi toplamak oldukça zordu fakat biz, yinede bir şeylerin üzerinden gelmeye çalışıyorduk.
"Hiç sanmıyorum, Hang." Lalisa sabahtan beri yaptığı gibi bir başka erkeği daha reddederek yanıma indi ve cübbesini düzeltti. Oldukça bıkmış görünüyordu.
"Çıkış yapmadan önce beni reddeden erkeklerin hepsi şimdi gelip buluşmak istiyor." Kolumu tuttu ve beni iyice sarstı. "Lütfen beni bu durumdan kurtar!"
"Lalisa kolumu bırak!"
"Tamam, tamam."
Kahkaha atmadan edemiyordum çünkü insanlar bunu hak ediyorlardı. Çıkış yapmadan önce yüzümüze bakmayan, bizi hor görenler listelerdeki başarılarımızdan sonra bir anda iyi niyet elçisi oluvermişlerdi. Bunlar sahteydi, hepsi. Hepsi popülerliğin getirdiği kurnaz oyunlardan bir tanesiydi. Bunlara kanmıyordum çünkü kanarsam yitip gideceğinin farkındaydım.
Ünlülerin neden düşüş yaşadığının farkındaydım; eğer olduğun yere haddinden fazla yerleşirsen oradan indirilirsin. Hemde sertçe. Bu, bana diretilen en yetkili kuraldı. Yerimi biliyor, çizgimi aşmamak için gayret gösteriyordum. Bunun çaylak olmakla bir alakası yoktu. Bunun insanlığınla bir ilişkisi vardı.
Diplomalarımız isimlerimizle birlikte taktim edildi ve ayrı ayrı sınıf fotoğrafları çekildi. Bölüm birincileri kürsüye çıkarak dört yıl çıkarımlarını sunduklarında, birkaç slaytta arkalarında oynatılmıştı. Koskoca dört yılın bittiğine hala inanamıyordum.
Liseyi seviyordum. Arkadaş ortamını, sıcak sohbetlerini ve ekilen derslerini her zaman özleyecektim. Kendime güvenmeyi bu koridorlarda öğrenmiştim çünkü lise, kendine güvenmeyenlerin adeta bir böcek gibi ezildiği yerdi. Korkaklığa yer yoktu. Her daim başın dik yürümek zorundaydın.
Kepler atıldı, aileler hediyelerini teslim etti ve bir grup göz yaşı dökerek öğretmenlerine sarıldı. Ağlamıyordum çünkü eğitim hayatımın sonuna gelmiş olmam benim için bir şey ifade etmiyordu. Kendimi geliştirmem için önümde farklı kapılar vardı ve ben, en parlak olanını yanımda üç tane kızla seçmiştim. Bu oyunu topuklularla oynayan tek çetenin biz olduğunu göstermek için.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
first lie | taennie
Fanfiction"Küçük bir kız çocuğu olduğumu biliyorum." Gözümden akan bir damla yaşı sildim ve burnumu çektim. "Ve kalbimin de ne kadar küçük olduğunu." Kafamı kaldırdığımda gözlerimin ona her baktığımda dolduğunu hissettim. Canım yanıyordu. Canım çok yanıyordu...