"Ruhum engebeli dağlardan indiğinde, kokun meltemle sallanan leylak yaprakları gibi işlenmişti ruhuma."
Gece çöktü, yerini gün ışığı aldı. Ay bizi terk edene kadar dudakları dudaklarımdaydı. Sabaha kadar. Akrep ölene kadar sevişti benimle ve belki de ruhumla.
Sanki bir şey arıyor gibiydi. Tenimde, ruhumda... Bir tını, bir dokunuşa, bir kokuya hasretmiş gibi çekiyordu bir nefes daha tenimden. Ne de güzeldi öpüşleri. Ah ne de güzeldi boğazından yükselen o erkeksi hırıltılar. Kaydetmek istiyordum. Dudaklarından harf maksadında çıkmasa bile, kaydederek kendime saklamak istiyordum o eşsiz sesini. Tanrı bir yaratıcıydı ve o, en büyük eseriydi.
Güneş, tenimi ısıttığında huzursuzca gözlerimi biraz daha sıkı yumdum. Evet, uykum kaçmıştı ve bir daha o derin kollara serpilebileceğimi düşünmüyordum.
Sıkıntıyla gözlerimi açtığım. Gördüğüm, ilk başta beyaz çarşaflar sonrada yerdeki elbisemle topuklu ayakkabılarım olmuştu. Yutkundum ve düşündüm. Arkamdaki ağırlığı hissedebiliyorum, hala yataktaydı.
Kafamı biraz kaldırdığımda komidinin üzerindeki elektronik saati görmüştüm. Neredeyse öğlen olmuştu.
Onu uyandırmamaya özen göstererek kafamı diğer tarafa çevirdim ve Dünya'nın en güzel manzarası ile burun buruna geldim.
Esmer teni bembeyaz çarşafların üzerinde serbest bir şekilde uzanıyordu. Kumral, sarı saçları alnında karışık bir şekilde dururken, çıplak bedenini sadece kasıklarına kadar örtülü olan yorgan gizliyordu.
"Demek uyurken böyle görünüyorsun." diye mırıldandım kendi kendime. Sakindi. Göğüs kafesi yavaş yavaş inip kalkıyordu ve dudakları hareketsizdi. Telefonuma ihtiyacım vardı. Bu anı ölümsüzleştirmem gerekiyordu.
Üzerime baktım, sadece iç çamaşırlarımlaydım. Yavaşça bir elimle üzerimdeki yorganı sıyırdım ve ayaklarımı yere sarkıtarak yataktan ayrıldım.
Ben yataktan ayrıldığımda Taehyung biraz kıpırdansa da uyanmadı. Son bir sefa daha onu kontrol ettim ve elbisemin yanında duran el çantamı eğilip aldım.
İçinden telefonumu çıkarttım ve kamerayı açarak geri döndüm. Yatağın ucuna dizimi koydum ve ona doğru yavaşça eğildim. Bir yandan telefonumun sesini kapatırken, diğer yandan da kameramı açmıştım.
Telefonu havaya kaldırdım ve beyaz çarşafları süsleyen bedeninin üç ayrı fotoğrafını çektim. Gülümseyerek yataktan ayrıldım ve telefonumu kilitleyerek az önce aldığım yere geri bıraktım. Geri döndüğümde tabii ki de Taehyung'u aklı yerinde, yatağa dizleri dayalı bir şekilde görmeyi beklemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
first lie | taennie
Fanfiction"Küçük bir kız çocuğu olduğumu biliyorum." Gözümden akan bir damla yaşı sildim ve burnumu çektim. "Ve kalbimin de ne kadar küçük olduğunu." Kafamı kaldırdığımda gözlerimin ona her baktığımda dolduğunu hissettim. Canım yanıyordu. Canım çok yanıyordu...