Genç kadın kendini kontrol etmeye çalışarak uzatılan kahve dolu bardağı alıp sırtını geriye yasladı. Buranın neresi olduğunu da, karşısındaki adam için ne ifade ettiğini de bilmiyordu. Caner ilk kez böylesine suskundu. Konuşmak istiyor da karar veremiyor gibiydi. Belki de ona güvenmiyordu, bilmiyordu. Elinden gelen tek şey onu beklemekti.
Caner ise nereden başlayacağını bilmiyordu. Kalbindeki sızı her saniye tüketiyordu zaten yorgun olan ruhunu. Kabullenemiyordu. Bir aptal gibi Ekimi geç fark etmesinin bedelini ödüyor oluşunu zihni kabullenmiyordu. Geç kalmıştı. Onu sevmeye çok geç kalmıştı.
"Sana bir hikaye anlatmamı ister misin?"
Şaşırarak yanındaki kadına çevirdi bakışlarını. İsmini dahi bilmeden sevdiği, güvendiği kadına gelirken aklında soru işareti yoktu. Rüyaların Kızına güveniyordu. Kalbindekileri anlatırsa onu yargılamayacağını biliyordu. Soluğu yanında almasının nedeni buydu. Zaten onu rahatlatmak için başka konuyu açmasından belliydi. Minnetle gülümseyip başını salladı konuşmaya başlaması için.
"Eskiden tanıdığım biri vardı. Güzel biri. Ailesi olmadığı halde yaşama aşkını hiç kaybetmemiş biri." Kadının yutkunmak için durakladığını fark ettiğini merakla kaşlarını kaldırdı. Onu ilk kez böyle görüyordu. Bahsettiği kişi her kimse onu gerçekten seviyor gibiydi. Bir bilse kendisinin de o bahsedilen kişiye aşık olduğunu. "O çok sevmişti, Caner. Kendi yaralı ruhunu sevmesi için kendine şans vermediği halde bir adamı çok sevmişti. Hayatını onun üzerine kuracak kadar da aptaldı."
"Yaralı bir aşk hikayesi ha?"
"Yarım kalmış bir aşk hikayesi. Kadın sevdiğiyle, arkadaşıyla, babası gibi sevdiği adamla düğün için hazırlanırken bir gün gözlerini hastanede araladı. Vücudu yaralarla doluydu ve doktorlara göre yaşıyor oluşu mucizeydi. Oysa mucize kadın için ölümdü çünkü her şey o andan sonra mahvolmuştu. Sevdiği gitmişti. Annesi gibi şefkatle saçlarını okşayan, canı yandığında babası gibi korumacı kollarının arasına alan adam gitmişti. Her şeyi gitmişti. Zaten birkaç gün sonra da kendisi gitti." Ölümü çağırdığı günü düşünürken gözünden akan damlaları engelleyemedi. Hala o günkü gibi acıyordu canı. Kolay değildi. İntihar insanların düşündüğü gibi zayıflıktan ibaret değildi. Kendi canını almak... Sadece güçlü insanların yapabileceği bir şeydi. Parmak kesiğinde bile yanan o canı almak hiç ama hiç kolay değildi. Ruhu sökülmüş gibi hissetse de, ellerinin titrediğini hatırlıyordu. Zoru başarmıştı Ekim ya da öyle sanmıştı. Çünkü Çağatay her zamanki gibi gelip elinden tutmuştu. "Yalanlar, Caner. Sevdiğini kadından ayıran korkuydu. Kadını hayattan ayıran yanlış anlaşılmalardı. Kadını öldüren yalanlardı."
Caner kalbinin neden böylesine ağrıdığını bilmediği gibi anlatılanların sebebini de bilmiyordu. Yapabildiği tek şey sessizce ağlayan Rüyaların Kızını izlemekti. Söz ettiği kadın kimdi onu bile bilmediği halde kalbi sızlıyordu. Hikayeyi tam anlatmadığı neden böyle hissediyordu? Yüzünü ellerinin arasına alıp gözyaşlarını sildi önce. Sonraysa belki de ilk defa derince baktı yeşillerine. Rüyaların Kızını değil de ucube karısını sevdiğini biliyordu. Biliyordu bilmesine de kısa bir an kalbinin teklemesini engelleyemedi. Orada gördükleri tanıdık gelmişti. Yine de anlayamadı. Anlaması mümkün değildi zaten. Rüyaların Kızı Ekim Tözün olarak ne zaman karşısına geçse duygularını saklayan lensleri gözlerinde oluyordu. Tapılası yeşillerini, ruhunu delip geçen duygularını, yıllardır kalbinde biriktirdiği acıları gizleyen lensleri. Zamanında gözlük kullandığı gerçeği olmasa yakalanmasına sebep olabilecek lensleri.
"Ne anlatmaya çalıştığını bilmiyorum ama ağlama. Ağlamanı sevmiyorum."
"Neden buradasın, Caner?"
Avukatının sesi kulaklarında yankılanırken "Bu gün boşandık," diye fısıldadı. "Ben... Ben babam öldüğünden beri ilk kez böyle hissediyorum. Hayatım boyunca sadece ona ağladım. O iyi biriydi. Evet, kirli işlere bulaşırdı bazen ama iyi biriydi. Kimsenin canını yakmamıştı. Sadece ailesine iyi bakmak istiyordu." Kadının yüzündeki ellerini indirip evin kapısına baktı. Buraya gelmek can yakıcıydı. Aslında karısıyla gelmek istiyordu buraya. Ona hislerini ve nasıl biri olduğunu burada anlatmak istiyordu. Geç kaldığını öğrenmeden önceydi tabii. "Babamın bana ve anneme gülümsediği son yer burası, Rüyaların Kızı. Çocuk olduğum son gün burada geçmişti. Böylesine iğrenç biri olmadan önce babamı bu kapıdan uğurladım. Ondan sonrası sadece acıydı. Her şeyimizi kaybettik. Annem toparlanana kadar yetimhanede kaldım. Yanında olup gözyaşlarını bile silemedim, o kadar zayıftım. Sonraysa..." Duraksadığında elini kadının küçük elleri sardı. Zayıflığından utandığından dönüp de bakamıyordu. "Kötü biri oldum. Annemden başka kimseyi umursamadım. Herkesten nefret ettim. Öyle ki nefretim dünyanın en masum varlığını bile görmeme engel oldu. Ona ucube deyip durdum. Aşağıladım. Canını yaktım. Kaç kez benim yüzümden hastanelik oldu. Ben... Ben sadece onun canını yaktım." Kendisinin bile fark edemediği hıçkırık dudaklarından firar ettiğinde kadın karşısında kimin oturduğunu anlamıştı. Ne onunla evlenen Caner Tözündü, ne de güzelliğine hayran olup ona yaklaşmaya çalışan Caner Tözündü. Şu an babasının ölüm haberini aldıktan günler sonra annesinden ayrılan oğlan çocuğuydu. Bu yüzden canını yakmaktan korkarak ellerini saçlarının arasına daldırıp adamı kendine çekip sıkıca sarıldı. Onunla birlikte ağlıyordu çünkü pişmandı. Güzelliğinden tiksinip kendini sakladığı için pişmandı. Ekim olarak onunla evlenip, Rüyaların Kızı olarak onu kabul ettiği için pişmandı. Biliyordu, Caner çok daha kötüsünü hak ediyordu çünkü onun hataları sebepsiz değildi. Diğer insanlar gibi davranmıştı o da. İlk karşılaştıklarında yüzünü buruşturmuş, soy ismini onun gibi çirkin biriyle paylaşamayacağını söylemişti. Evlendikten sonra da kötü davranmaya devam etmişti. Hatta Çağatayla birlikte olduğunu söyleyecek kadar ileri gitmişti. Her şey bambaşka olabilirdi. İkisi de bu hale gelmeyebilirdi. Yalanlar, fedakarlıklar, yanlış anlaşılmalar olmasa şu an ağlayarak değil gülerek huzur içinde sarılabilirlerdi birbirlerine. Ama geç kalmışlardı işte. Her şeye her zaman olduğu gibi geç kalmışlardı. "Yüzüm yok, Rüyaların Kızı. Onun gibi birine bunları yaptığım için, soy ismimi taşırken ona ihanet ettiğim için yüzüm yok. Onu kendisinden bile çok seven adam onun için gelmişken karşısına geçip de özür dilemeye yüzüm yok. Canım yanıyor. Gerçek olmayan evliliğimizin bitmiş olması nefes almama bile izin vermiyor. Kime gideceğimi bilemedim. Kime anlatacağımı bilemedim." Başını kadının huzur kokan boynuna yasladığında bir kez daha kalbine lanet etti hızlandığı için. Anlamsız şekilde kokusu da garip hissetmesine neden olmuştu. Parfümle bastırılan bu kokuyu daha önce duymuş gibiydi. "Öylesine kimsesizim ki sığınmak için en büyük özrü dilemem gereken sana geldim."
***
"Buluştular mı?"
"Evet efendim. Çocukken kaldıkları evdeler."
"Kimle buluştu?"
"Kadın normal halindeydi. Büyük ihtimalle metresi olarak buluştu. Ne yapmamızı istiyorsunuz?"
Kısa bir an düşündü yaşlı adam. Zamanında babasını öldürerek Canerin hayatını mahvetmişti zaten. Çocuk olduğu için toparlana bilmişti. Şimdiyse sevdiği kadın ölecekti. Yıllar sonra ilk kez annesi dışında birine değer veriyordu ve bu gece onu da kaybedebilirdi. Dudaklarından dökülecek kelimelere bakıyordu her şey. Değer miydi? Bitmek bilmeyen intikam hırsı yüzünden birini daha öldürmeye değer miydi? Derin bir nefes telefonu yeniden kulağına yaklaştırdı.
"Dışarı çıktıkları an öldürün."
Düşüncelerinizi yorum olarak bırakmayı unutmayın. Emeğe saygı duyup değerlendiren herkese sevgilerle...♥
![](https://img.wattpad.com/cover/97291413-288-k355103.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
{Tamamlandı} Çirkin Aşkı
FanfictionAtılan tokatın sesi hala ikisinin de kulaklarında yankılanırken gözleri bir kez daha buluştu. İlk kez kadının gözleri de adamın öfkesine eşlik ediyordu. Bu adam ona binlerce kötü söz söylemiş, onu her fırsatta aşağılamış, ondan nefret etmiş, iğrenmi...