Genç kadın aldığı nefeslerin acısını hissederken canının yanışını umursamadan kırpıştırarak gözlerini araladı. Vücudundaki her nokta sızlıyordu. Acı dışında hiçbir şey hissedemediği gibi zihni de bomboştu. Buğulu bakışlarını hemen yanı başındaki adama çevirdiğinde kalbi bu kez tanıdık bir yüz gördüğü için mutlulukla sızladı. Çağatay kadının morarmış olan elini sıkıca tutmuş halde sandalyede uyuya kalmıştı. Ekim ne zamandır burada olduğunu bilmese de, onun hep yanında olduğundan emindi. Cam parçacıkları çıkarılan elini zorlukla hareket ettirerek başarabildiği kadarıyla adamın elini sıktı.
Çağatay hissettiği dokunuşla irkilerek gözlerini aralayıp başını kaldırdı. Yorgunluktan kızaran kahveleri anında kadının yeşilleriyle buluşmuştu. Ve bu buluşmanın var ettiği gülümseme ikisinin de unutamayacağı türdendi. Çağatay yeniden doğmuş gibiydi o an. Günlerdir başında beklediği, gözlerini açsın diye dua ettiği değerlisinin uyandığını görmek dünyanın en güzel gülümsemesini yaratmıştı. Dudaklarını canını yakmamak için hafifçe elinin üzerine bastırıp "Şükürler olsun," diye fısıldadı.
"Bana... Burada ne..."
"Şht... Zorlama kendini. Doktoru çağırıp geliyorum. Her şeyi anlatacağım, tamam mı? Sadece sakin ol ve beni bekle."
***
"Birkaç hafta daha hastanede kalmaz zorundasınız, Ekim hanım. Fiziksel tedaviye de bir hafta sonra başlayacağız. Zor olacak ama başaracağız, emin olun. Önemli olan uyanmanızdı."
Ekim hala konuşmakta zorlandığı için başını sallamakla yetindi. Çağatay da bunu fark ederek "Teşekkür ederiz," diyerek doktorun gitmesini bekledi. Ekimle konuşması gerekiyordu. Hem de onun canını yakacak şeyler hakkında konuşması gerekiyordu. En önemlisiyse gece neler olduğunu öğrenmeliydi. Kazayı nasıl ve neden yaptığını bilmiyordu ve bilmemek delirmesine neden oluyordu. Sonunda yalnız kala bildiklerinde canını yakmamaya özen göstererek elini tuttu. İlk kendisi mi yoksa kadın mı başlamalıydı karar veremiyordu.
"Ekim, kazayı hatırlıyor musun?"
"Sadece... Sadece telefonda konuştuğumu hatırlıyorum. Sonrası yok."
"Kiminle konuşuyordun?"
"Arafla. Hem o nerede?"
Adam derin bir nefes oldu arkadaşının bakışlarına çöken endişeyi gördüğünde. Nefes almakta bile zorlanırken tek düşündüğü nişanlısı iken o yaşam mücadelesi verirken yaşananları nasıl anlatacaktı? Kaldırabilecek miydi? Hayatını adadığı adamın aslında nasıl biri olduğunu kabullenebilecek miydi? Sanmıyordu.
"Araf gelmeyecek, Ekim. Bir daha karşına çıkmayacak."
"Ne?"
"Yüzündeki yaraları görünce izlerin kalacağını düşündü." Cebinden günlerdir ona yük olan yüzüğü çıkartıp avucuna bıraktı. Farkında olmadan arkadaşıyla birlikte ağlamaya başlamıştı ancak ikisi de yüzünü ıslatan yaşlardan habersizdi. "Güzel değilsen hayatında olmana da gerek yokmuş."
"Ne saçmalıyorsun sen?"
"Üzgünüm. Çok üzgünüm ama yüzünü gördükten sonra bir daha gelmedi, Ekim. Karşına da çıkmayacakmış."
Bekledi sonra Çağatay. Değerlisinden gelecek her hangi bir tepkiyi bekledi. Belki bağırmasını, belki Arafa gitmek istemesini ya da sadece hıçkırıklarla sarsılarak ağlamasını ama hiçbiri olmadı. Sadece gözlerini kapattı. Kulaklarında insanların onların aşkının sadece görsellikle alakalı olduğuyla ilgili söyledikleri yankılanırken itiraz etmek aklından bile geçmemişti. İlk günden beri ikisinin de gözleri aşkla parlasa da, insanlar her seferinde onların sahte olduklarını söylemişlerdi. Okulun en güzel kızıyla en yakışıklı erkeğinin birlikte olmasının aşkla ilgili olmadığını düşünüyorlardı. Umursamamıştı. Kör, sağır olmuş ve ilişkisine devam etmişti. Şimdiyse... Şimdiyse hayatındaki en değerli insan tarafından gerçekler söyleniyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
{Tamamlandı} Çirkin Aşkı
FanfictionAtılan tokatın sesi hala ikisinin de kulaklarında yankılanırken gözleri bir kez daha buluştu. İlk kez kadının gözleri de adamın öfkesine eşlik ediyordu. Bu adam ona binlerce kötü söz söylemiş, onu her fırsatta aşağılamış, ondan nefret etmiş, iğrenmi...