☆40☆

3.7K 237 27
                                    

Ekim son tepsiyi de fırından çıkarıp dinlenmek için içerideki koltuğa uzandı. Bu gün kafeleri açılalı otuz yıl oluyordu ve kutlama için canlı müzik gecesi düzenlemeye karar vermişlerdi. Her zaman mekana gelen, duvarlarını süsleyen fotoğraflarda yer alan müşterilerin hepsi davet edilmişti ve bu da her zamankinden daha fazla tatlı yapması demekti. Saatlerdir mutfakta olduğundan da yorgundu.

Uykuya dalmak üzereyken saçlarının arasında hissettiği dokunuşla yeşillerini aralayıp başında duran Çağataya baktı. O da gece boyunca mekanın süslemesini yaptığından aynı şekilde yorgundu ama kimsenin Ekim kadar kötü görünmediği su götürmez gerçekti. 

"Güzellik, iyi misin?"

"Biraz uyursam iyi olacağım."

"Neden eve gitmiyorsun? Burada uyursan boynun da, sırtın da sonra ağrı verecek."

"Yol boşuna zamanımı alır."

Genç adam masadan peçete alıp kadının alnındaki ter damlacıklarını kurularken "İyi görünmüyorsun," diye fısıldadı. Ekimin kendisini bu kadar yormasından hoşlanmıyordu ama düşüncelerinden uzak durmak için de buna ihtiyaç duyduğunu biliyordu.

"Yaşadığıma göre iyiyim," diyerek adamı cevapladığında Çağatay gözlerinin önünde beliren görüntüyle derin bir nefes aldı. Üç buçuk ay önce işler yeni yeni düzelmeye başladığı zaman babasının kalp krizi geçirdiği haberini almışlardı. Üstelik onlara cenaze bittiği zaman haber verilmişti. Babası çalışanları tarafından kimsesiz gibi gömülmüştü ve kadın bunu öğrendikten sonra mezarlığa gitmeye cesaret edememişti. O günden sonra Çağatay arkadaşının gözlerinin önünde içine kapanışını saniye saniye izlemeye başlamıştı. İşin kötü yanı bu kez ona bile acısını anlatmıyordu.

"Araf iki saat sonra toplantısının biteceğini söyledi."

Ekim arkadaşının o uyuyana kadar başında duracağını anlayınca yeniden gözlerini kapattı. "Üçümüz sahne almayalı yıllar oldu." Kazadan önce ne kadar işleri olursa olsun haftanın bir günü Yunus babanın mekanında mutlaka sahne alırlardı. Şimdi düşününce üçünün de saf mutluluğu hissettiği yıllar o dönemde başlamış ve son bulmuştu. Sonrasında küçük ya da büyük fark etmeksizin acı mutlaka vardı. "Çağatay, sence gerçekten de bize verilen şansları iyi değerlendirdik mi?"

"Bilmem. Hepimizin yanlışları vardır. Sadece bazılarının farkındayız, bazılarının değil."

"Ya şimdi? Şimdi hata yapıyor muyum?"

"Hangi konuda?"

Hala kolyesinde taşıdığı yüzüğü tutarak "Aşk," diye fısıldadı. "Sence aşkı hayatımdan uzaklaştırarak doğru mu yapıyorum?"

"Buna karar verecek kişi ben değilim, güzellik. Sadece fikrimi söyleyebilirim."

"Söyle."

"O adamı düşünmemek için elinden geleni yapıyorsun. Doktoruna ilişkiniz size özel kalsın diye hiçbir şey anlatmadın ama gerçeğin farklı olduğunu biliyorsun. Onun Canerden nefret etmesini istemedin. Eğer sana yaptıklarını öğrenseydi doğru olanı yaparak onu düşüncelerinden uzaklaştırırdı. İzin vermedin. Annesiyle her buluştuğunda yaptığın tatlılardan gönderiyorsun. En önemlisi de," yüzüğü tutan elini ellerinin arasına aldı. Kazadan sonra intihar etmeyi denediği zamandan kalan yara izleri de aynı bileğindeydi ve genç adam onları görmekten nefret ediyordu. Çünkü üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin kendisini suçlu hissetmekten kurtulamıyordu. "Hala sana sadece ve sadece acı veren evliliği temsil eden yüzüğü kalbinin hemen yanında taşıyorsun. Bence onu ne kadar itersen it hissettiğin aşktan kurtulamayacaksın."

{Tamamlandı} Çirkin AşkıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin