Genç adam ellerindeki kitapları düşürmemek için çabalarken zar zor kapıyı açıp içeri girdi. Kulaklarına dolan kahkahalar güzel bir gülümsemenin can bulmasını sağlamıştı dudaklarında. Kadının sonunda kendini toparladığını görmek öylesine mutlu ediyordu ki onu, sürekli ne yapsa da, tüm gün böyle kahkaha atsa diye düşünüp dururken buluyordu kendini. Kitapları salona bırakıp mutfağa geçti neler olduğunu anlamak için ve adamı karşılayan manzara insanın kalbini şefkatle dolduracak cinsteydi. Çocuklarla birlikte pasta yapmaya çalışan Ekimin yüzü, kıyafetleri un içindeydi. Üstelik sadece o değil çocuklar da bembeyaz olmuşlardı.
"İyi ki zamanında aşçı olmak istediğinde anneannen vazgeçirmiş seni."
Ekim önüne düşen saçlarını üfleyerek bakışlarını mutfağın kapısına yaslanmış adama çevirdi. Saatlerdir çocuklarla uğraşmaktan saatin kaç olduğunu fark etmemişti bile.
"Akşam mı oldu?"
"Oho... Güzelim, senin kafan iyice gitmiş. Hani ben gelene kadar hazırlanacaktın?"
"Ya bu gece gitmesek mi? Çocuklarla kalalım."
Aklından geçenlerin etkisiyle kendini engelleyemeden "Yine mi kaçıyorsun, Ekim?" diye sordu. Haftalardır evden çıkmıyordu ve bu durum iyice canını yakmaya başlamıştı adamın. O gece her ne olduysa Ekim toparlanamıyordu. Toparlanamadığı gibi de hiçbir şey anlatmıyordu. Ne anlatıyor ne de atlatabiliyordu. Çoğu zaman dalıp gidiyordu. Bu anlarda neler düşündüğünü keşke bilseydi. Belki o zaman onu kendisinden bile korurdu.
"Kaçmıyorum. Gerçekten çocuklarla kalmak istiyorum."
Çocuk gibi dudaklarını büzmesi üzerine pes ederek çocukları temizlenmek için banyoya gönderip Ekimin yanına gitti. Bir sürü mendili eline toplamış yüzünü temizlemeye çalışıyordu ama nasıl başarıyorsa artık daha da batırıyordu. Bu yüzden gülümseyip mendilleri alarak yanaklarını temizlemeye başladı.
"Çocuklar seninle olmayı seviyorlar."
"Bende onlarla birlikte olmayı seviyorum."
Kadının aklından geçenleri tahmin ederek "Kendini görüyorsun değil mi?" diye sordu. Kimsesiz çocuklara olan sevgisinin özel bir sebebi olduğunu her zaman bilse de, dillendirmeye cesaret edememişti önce. Bu günse her şeyi konuşmak istiyor gibiydi. Hem de her şeyi...
"Benden daha şanslılar aslında. Aile sevgisinden neden mahrum olduklarını biliyorlar. Kimisininki ölmüş, kimisininki ise ismini koyacak kadar yanında kalmış. Ben ailem olmasına rağmen kimsesizdim. İsmimi bile annemle babam değil anneannem koymuş. Daha nasıl anlatayım?"
"Hala kimsesiz olduğunu mu düşünüyorsun?"
"Sen varken mi?" diye sorup gülümseyerek sarıldı adama. Kalbindeki boşluk birlikte geçirdikleri her gün biraz daha azaldığından eskisi gibi rahatça sevgisiz, kimsesiz olduğunu söyleyemiyordu. Gün geçtikçe hayatın yaşanmaya değer olduğunu görüyordu onun sayesinde.
"Hep böyle akıllı ol işte."
"Bana akılsız mı dedin az önce?"
"Bende seni seviyorum."
Ekimin telefonunun çalmasıyla kıkırdayarak birbirlerinden ayrıldılar. Kadın aramayı cevaplarken adam da sarıldıkları için berbat halde olan tişörtünü temizlemeye başlamıştı. Yüzündeki gülümseme bir an olsun kaybolmuyordu. Ta ki Ekim gözünden akan tek damlayla ona dönene dek. Hızla yanına gidip yüzünü ellerinin arasına aldı. Kalbindeki korku canını yakacak kadar büyüktü.
"Ekim? Ne oldu, güzellik? Neden ağlıyorsun?"
Kadın titreyen sesiyle "Ağlıyor muyum?" diyerek titremeye başlayan eliyle yanağına dokundu. Evet, yanağı ıslaktı. Yani ağlıyordu. İyi de neden? Sabırsızlıkla beklemiyor muydu az önce duyduklarını? O zaman neden canı yanıyordu? "Yarın imzaları atacağız."
"Ne imzası?"
"Boşanmak için. Yarın boşanma evraklarını imzalayacağız, Çağatay."
"Bu yüzden mi ağlıyorsun, Ekim? Hani kurtulmak istiyordun o şerefsizden?"
"Ben bilmiyorum. Sadece... Benim... Benim şuram acıyor." Parmağıyla kalbini işaret etmesi üzerine Çağatay kadının titreyen bedenini kollarının arasına alıp sıkıca bastırdı göğsüne. Yağmurlu gecede sırılsıklam yanına geldiği günden beri ilk kez ağladığını görüyordu ve bu dayanamayacağı kadar acı vericiydi. Hala canının yandığını bilse de, güçlü duracak kadar iyi olduğunu da bildiğinden rahattı. Şimdiyse... Düşündüğünün tam aksi olduğunu görüyordu.
Geçmiş...
Çağatay zil sesiyle gözlerini araladığında kaşlarını çatarak telefondan saate baktı. Gecenin ikisinde kim gelmişti ki? Aklına kalan tek kişi değerlisi olduğundan koşarak gitti kapıyı açmaya. Ki tam da düşündüğü gibiydi. Değerlisi, yani Ekim sırılsıklam karşısında duruyordu. İçeri almak için kadına doğru uzandığında gözlerindeki korkuyu fark ederek ellerini yumruk yapıp indirdi. Demek ona dokunmasından korkacak kadar kırılmıştı bu kez.
"O mu sebep oldu bu hale gelmene?"
"Boşanıyoruz."
"Çirkinsin diye mi ayrılıyor senden? Birkaç kez görüp de öpüştüğü kadın için seni terk mi ediyor?"
"Davayı ben açacağım."
İntihar girişiminden kalan izlerinin olduğu bileğini kırmak istercesine tutup başını sallayarak gözlüklerinin düşmesini sağladı. Ölme isteği yine sarmıştı ruhunu. Böyle bir şey yapmayacağına dair Çağataya söz verdiğinden saatlerdir bulunduğu uçurumdan buraya gelmişti. Atlarsa peşinden gelecek olanın o olacağını biliyordu çünkü. Ona kıyamadığından birlikte acı çekmeye gelmişti.
"Önce anneannem gitti. Ardından Araf. Sonra ailem geldi, geldikleri gün de terk ettiler beni. Yıllar sonra ilk kez yeniden sevmek istedim, Çağatay. Ama o da... O..."
Adam kadının tırnaklarını bileğine batırdığını fark ettiğinde konuşmasına izin vermeden kendine çekip sarıldı. Hayatı boyunca tanıyıp tanıyabileceği en iyi insan oyken nasıl oluyordu da sürekli terk ediliyordu? Anlamıyordu adam. Arafın neden yıllardır süren ilişkisine ihanet ettiğini, annesiyle babası olacak insanların sırf görünüşü yüzünden nasıl onu sevmediğini anlamıyordu. Ya Caner denen adam? Bunca aydır hiç mi fark edememişti Ekimin kalbini? Ne kadar iyi olduğunu anlamamak için aptal olmak gerekirken nasıl kırmıştı onu? Canerin annesi yaşasın diye sevmediği biriyle aynı evde kalmayı kabul edecek kadar güzel biri aniden boşanmak isteyecek kadar nasıl kırmıştı? Yıllardır olduğu gibi yine sorularının cevapsız kalacağını bildiğinden sorgulamaktan anında vazgeçti.
"Ben buradayım, güzellik. Ben hep buradayım. Söz veriyorum gitmeyeceğim. Kim giderse gitsin ben hep sana sarılmak için burada olacağım."
Günümüz...
"Şurası çok acıyor ve ben durduramıyorum."
"Acın geçene kadar sarılacağım ama sonra her zaman olduğu gibi dimdik duracak ve gidip canını yakan bu evliliği bitireceğiz."
Düşüncelerinizi yorum olarak bırakmayı unutmayın. Emeğe saygı duyup değerlendiren herkese sevgilerle...♥
ŞİMDİ OKUDUĞUN
{Tamamlandı} Çirkin Aşkı
FanficAtılan tokatın sesi hala ikisinin de kulaklarında yankılanırken gözleri bir kez daha buluştu. İlk kez kadının gözleri de adamın öfkesine eşlik ediyordu. Bu adam ona binlerce kötü söz söylemiş, onu her fırsatta aşağılamış, ondan nefret etmiş, iğrenmi...