Genç adam "Güzellik?" diye fısıldayıp kadının yüzüne düşen saçları kulaklarının arkasına itti. Ekim dakikalardır öylece durmuş duvara bakıyordu. Tepki verse, ağlasa, bağırsa, küfür etse, ortalığı dağıtsa bu kadar endişelenmezdi adam ama sessizliği... Sessizliği canını yakıyordu. Gözlerine çökmüş olan acı canını yakıyordu. Yıllar önce yüzük takılmış olan parmağını sıkıca tutması canını yakıyordu. Yapamazlardı. Yine aynı acıya dayanamaz, mücadele edemezlerdi. Bunu bildiği için korkuyordu Çağatay. "Ekim, ne olursun bir şeyler söyle."
"Ne zaman döndü?"
"Sen uyanmadan iki gün önce."
"Niye dönmüş?" Adamın bakışlarını kaçırmasıyla ona döndü kadın. Olanlar onun canını ne kadar yakıyorsa adaminkini de o kadar yakıyordu, biliyordu ama umursamıyordu. İlk kez umursamıyordu çünkü kendi sınırına ulaşmıştı. Cevaplar istiyordu. Yıllar öncesine değil, bu günlerine ait cevaplar istiyordu. "Niye dönmüş dedim."
Çağatay Arafla karşılaşmalarının her detayını anlatırken hem kendisi yandı hem de en değerlisini yaktı.
Bir hafta önce...
Genç adam kahvesini yudumlarken geri Ekimin yanına dönüyordu. Günlerdir hastane köşelerinde yarım yamalak uyduğundan kahvenin iyi geleceğini düşünmüştü, kadını yalnız bırakmaktan nefret etse de. Babası tansiyonu yüzünden fenalaştığı için eve göndermişti dinlensin diye. Yani Ekimin hasta yatağında Çağataydan başla kimsesi yoktu. Çağatayın anlamadığı şey ise Ekimin evlendiği adamdı. Aşk evliliği yapmadıklarını biliyordu. Ne Caner Tözün kadını seviyordu ne de Ekim ona değer veriyordu. Yine de buraya bir kez bile gelmemesinin sebebini anlamıyordu. Değerlerinin başına gelenlerin sorumlusu oydu. Sahte evlilikleri olmasa Ekim kaçırılmaz, işkence görmezdi. Hiç mi sızlamıyordu vicdanı da onunla ilgilenmiyordu? Anlamıyordu Çağatay.
Ekimin yattığı odaya geldiğinde kapıda durup derin bir nefes aldı. Kaç gün geçmiş olursa olsun onun hasta yatağındaki haline alışamıyordu. Tam kapıyı açacakken duydu o sesi. Geçmişten gelen, sadece acıyla hatırlanan anıların sahibine ait o ses.
"Ekim Tözün hangi odada kalıyor?"
Ruhunu saran öfkeye direnmeyi düşünmeden adama doğru ilerledi. Yakasına yapışmadan hemen önce kahvesini yere fırlatmış, nefretle bağırmıştı.
"Senin ne işin var lan burada?!"
Genç adam aşağılayıcı davranışlardan nefret ettiği için cevap vermeden önce yakasına yapışmış ellerden kurtulmak için hareket etti ama Çağatayın öfkesi düşündüğünden fazlaydı. Son karşılaşmalarından beri nefreti azalmak yerine artmış gibiydi, hem de onun durduramayacağı kadar artmıştı.
"Ekim için geldim."
Çağatay yumruğunu eski dostunun yüzüne geçirmeden hemen önce "Ekimin adını ağzına alma lan!" diye haykırdı. Etraflarına toplanmış olan insanlar korkuyla izliyorlardı onları. Biri öfkeden kıpkırmızı olmuş, diğeri de ağzına dolan kana rağmen vazgeçmeyecek kadar gözü dönmüş iki genç onları korkutmuştu.
"Bir daha vur istersen. Eğer öfken azalacaksa vur ama şunu unutma. Ekimi görmeden gitmeyeceğim."
"Lan sen canına mı susadın?!" Bu kez yumruğunu gözüne geçirdi. "Kız yaşam mücadelesi verirken senin onun yanına girmene izin verir miyim?!" Nereye isabet edeceğini umursamadan savurdu yumruğunu. "Nasıl bir yüzsüzlük lan bu?!"
Çağatay daha fazla dayanamayıp adamın elini havada yakalayarak yerlerini değiştirdi. Şimdi duvara yaşlanmış olan Çağataydı. Yıllar önce birbirlerine sevgiyle, saygıyla bakan iki dostun arasındaki nefret yürek burkan türdendi. Herkesin imrendiği o dostluktan geriye kalan tek şey adamın tükürdüğü ağzına dolmuş olan kandı. Nasıl bu hale gelmişlerdi? Birbirleri için tereddüt etmeden canlarını verecek olan iki dosttu onlar. Ama şimdi...
![](https://img.wattpad.com/cover/97291413-288-k355103.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
{Tamamlandı} Çirkin Aşkı
FanficAtılan tokatın sesi hala ikisinin de kulaklarında yankılanırken gözleri bir kez daha buluştu. İlk kez kadının gözleri de adamın öfkesine eşlik ediyordu. Bu adam ona binlerce kötü söz söylemiş, onu her fırsatta aşağılamış, ondan nefret etmiş, iğrenmi...