Genç adam bakışlarını bir an olsun camın diğer tarafındaki bedenden ayırmıyordu. Üç gün olmuştu. Yetmiş altı saattir uyuyordu sevdiği kadın. Onu tanıyan herkes test için hastaneye gelmişti, doktorun söylediği gibi kan bağı olanlar dışında. Bazı testlerin sonuçları çıkmıştı ve şu ana kadar donör olabilecek kimse söylenmemişti. Caner sevdiği kadını kaybediyordu. Caner kimsesiz olduğu için nefesini kaybediyordu.
Yorgun bakışlarını yanına gelen kadına çevirdi. Annesi de günlerdir hastanedeydi. Kızı gibi gördüğü, sevdiği gelinini yalnız bırakmak istemiyordu. Üstelik kadın kime üzüleceğini de bilmiyordu. Yaşamak için kan bağı olan insanlara ihtiyaç duyan Ekim için mi, sevdiği kadını kurtarmak için elinden hiçbir şey gelmeyen oğlu için mi acımalıydı kalbi? Bilmiyordu. Herkes gibi o da bekliyordu. Doktorun yanlarına gelmesini, küçücük de olsa bir umutları olduğunu söylemesini istiyordu.
"Kantine inelim mi? Bir şeyler yemen gerek."
Oğlunun yine başını sallayarak itiraz etmesiyle elini tuttu. Günlerdir ne doğru dürüst yemek yemiş ne de uyumuştu. Bu hali kadını endişelendiriyordu. "Ekimin yanında kalabilmen için sağlığına dikkat etmen gerek," dediğinde hüzün kokan kahveler kendisine dönmüştü.
"Ya o? O yanımda kalmak istemiyor, anne. Benim kalışımın ne anlamı var?"
Nazan oğlunun çatlayan sesiyle kollarını boynuna sarıp kendisine çekerek sıkıca sarıldı. Caner annesinden yirmi beş santim uzun olduğu halde bu gün küçücük görünüyordu. Günlerdir saklamaya çalıştığı acısı bir anda ruhunu sarmış, gözyaşlarını özgürlüklerine kavuşturmuştu. Başını annesinin boynuna yaslayarak derin nefesler aldı.
"Kalacak. Ben inanıyorum, oğlum. Ekim her şeye rağmen seninle kalacak."
Caner hafifçe geri çekilip "Onu bu kadar kırmışken mi?" diye sordu saklayamadığı umut dolu ses tonuyla. Genç adamı tüketen tek şey donörün bulunmaması değildi. Ekimin yaşamak için savaşmayacak kadar yorgun olduğunu bilmek de yoruyordu zaten acı içinde kavrulan ruhunu. "Sadece acı çekmesine neden olan birine geri döner mi?"
"Benim gelinim bencil biri değil. Gitmek isterken kendi acısını değil, geride kalanların yaşayacaklarını düşünüp yine döner acısının devam etmek ihtimaline rağmen."
Koca adam annesinin kollarında küçücük kalana kadar sarıldı kadına. Araf günün bir kısmını kafede geçiriyordu. Hem Ekim için değerli olan yeri kapatmak istememişti hem de müşterilerle de elinden geldiği kadar donör olmakla ilgili konuşuyordu. Kadını kurtaracak akrabası yoktu. Tek umutları yabancılardı. Kafeyi öğlene kadar açık tutuyor, sonra hastaneye geliyordu. Buradayken kadın için yapacak bir şeyi yoktu, biliyordu ama uyuyan Ekimi görmediği zamanlarda hissettiği kaybetme korkusu katlanılmazdı.
Çağatay için ise durum daha kötüydü. Ekimi kızı gibi gören, seven babası karaciğer kanseri olduğunu öğrendiği andan beri yataktan kalkamamıştı. Yaşlı bedeni kızının yaşadıklarını kaldıramamıştı. Genç adam saat sekizden bire kadar babasının kafesindeki çalışanların başında duruyor, birden beşe kadar evde tedavi gören babasıyla ilgileniyor, akşam ziyaret saati bitene kadar da Ekimin yanında duruyordu. Yorgundu. Çok yorgundu ama şu an bunun farkında bile değildi. Sadece hayatındaki en değerli iki kişinin de sağlığına kavuşup ayağa kalkmasını istiyordu.
Caner içerideki kadına değer veren herkesin yaşadığı tükenişi düşünürken duyduğu sesle kaşlarını çatarak geriye çekildi. "Seni bırakıp gittiğim zaman daha güçlüydün diye hatırlıyorum," diyen ses sağ taraftan geliyordu. Genç kız elindeki koca valizle öylece dikilmiş sarılan anneyle oğlu izliyordu. "Ne bu halin? Bildiğim kadarıyla daha cenazemiz yok."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
{Tamamlandı} Çirkin Aşkı
FanficAtılan tokatın sesi hala ikisinin de kulaklarında yankılanırken gözleri bir kez daha buluştu. İlk kez kadının gözleri de adamın öfkesine eşlik ediyordu. Bu adam ona binlerce kötü söz söylemiş, onu her fırsatta aşağılamış, ondan nefret etmiş, iğrenmi...