Bazı anlar vardır yaşamakla ölmek arasında gidip geliriz. O anlarda ölüm gözümüze o kadar anlamlı ve güzel görünür ki. Nasıl görünmesin ki zaten? Acıların sonlandığı noktadır ölüm. Asaletiyle gelip sizi insanlardan kurtarır. Peki kimin cesareti vardır ölümü kucaklamaya? Unutmamak gerekir ki, kendi canını almak dünyadaki en zor şeydir. Kendi nefesini kesmek sadece hayatında sevgi kalmayan insanların cesaret edebileceği bir şeydir.
Ekim Tözün onlardan biri hem olabilir hem de olamazdı. Kimse onu sevmese de, Çağatay isminde meleklerden farkı olmayan bir adam vardı. Ne zaman canı yansa kadına ilaç olurdu. Ne zaman düşse uzanan ilk ve tek el olurdu. Asla Ekime farklı bakmamıştı. İlk günden onu kardeşi olarak kabul etmiş, hayatını tam anlamıyla ona adamıştı. Tıpkı şimdi tüm işlerini bırakıp başında beklediği gibi hayatı boyunca bunu yapmıştı. Kadın hissettiği suçluluk duygusuyla bir kez daha Çağataya döndü.
"Bu gün senin için çok önemli. Git."
Boğazındaki şişkinlik azalmış olsa da, sesinin boğuk çıkmasına sebep olacak kadar vardı. Haline gülerek ağlamayı iyileştiği zamana erteledi.
"Hayatımdaki hiçbir gün senden önemli olamaz."
"Lütfen, Çağatay. Bu gece orada olmalısın."
"Herkesin olması gerektiği yeri bildiğini iddia ediyorsun. Ya sen, güzellik? Sen nerede olmalısın? Bu hastane yatağında mı?"
"İsteyerek burada yatıyormuşum gibi konuşma. Hastanelerden nefret ettiğimi biliyorsun."
İkisi de o günü hatırlarken aralarında rahatsız edici bir sessizlik oluştu. Evet, hastanelerden nefret ediyorlardı çünkü hayatları bir hastanede değişmişti. Unutmak istedikleri o geçmiş sayesinde şimdi bu haldeydiler. Ekimin yaralarını doktorlar değil de Çağatay iyileştirmişti. Onu gözünden bile sakınmasının sebebi buydu işte. Birinin en savunmasız haline şahit olunca tarih tekerrür etmesin diye her şeyi yaparsınız. Yine de ne olursa olsun adam o günlerden bahsetmeyecekti.
"İstemeseydin o şerefsizin elini bir taraflarına sokmama izin verirdin."
"Saçmalama. Nereden bilebilirdi mantara alerjim olduğunu?"
"Bu beni hiç ilgilendirmiyor. Doktor sana bin defa söyledi. Mantar alerjisi diğer alerjilerden bin kat daha tehlikeli. Bayılmana sebep oldu lan. Başka ne olmalı ki kendine dikkat edesin?"
"Kızgınsın ve kızgın olduğunda söylediklerin yüzünden hep pişman olursun. Şimdi sus ve git."
Genç adam kaşlarını çatarak baktı kadına. Öfkesinden korkulan birinden çok istediği alınmayan oğlan çocuğuna benziyordu. "Şu an seni öldürmek istiyorum. "
"Biliyorum."
"Ama aynı zamanda da sıkıca göğsüme bastırıp varlığın için şükür etmek istiyorum."
"Onu da biliyorum."
"Biliyorsun da neden bana işkence ediyorsun, güzellik? Derdin ne benimle?"
"Sadece seviyorum."
Kadının söyledikleri ile elinde olmadan gülümsedi adam. Bu kadın onu çok iyi tanıyordu. Ne zaman ne yaparsa etkili olacağını da biliyordu. Bu yüzden doğru düzgün kızamıyordu da. En acı günlerinde söyledikleri en özel kelimeyi söylemesi tamamen bu yüzdendi. Kızmasını istemiyordu, kızmasına izin vermiyordu. Genç adam elini uzatıp kadının yüzüne düşen saçlarını kulağının arkasına itti. En çok saçlarıyla oynamayı seviyordu. Yumuşacık saçları kokusu sayesinde insanı rahatlatıyordu. Diğer insanların nefret ettiği saçların Çağatay için özel olması hayatın en güzel cilvesiydi ve adam bundan memnundu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
{Tamamlandı} Çirkin Aşkı
FanficAtılan tokatın sesi hala ikisinin de kulaklarında yankılanırken gözleri bir kez daha buluştu. İlk kez kadının gözleri de adamın öfkesine eşlik ediyordu. Bu adam ona binlerce kötü söz söylemiş, onu her fırsatta aşağılamış, ondan nefret etmiş, iğrenmi...