Sen... iyinin vadisi...kötünün de. Olmayacakların vadisi. Sen şimdi karanlığın vadisi. Vadi.. Efkenin vadisi. Yıkımın; Yıkım getirenin vadisi!Gözlerimi araladım. Kalbim hızlı atıyordu. Ateşimin olduğunu fark etmiştim. Dudaklarımı araladığım da sesim çıkmadı. Vadi'yi sormak istiyordum. Serkan benden önce davranıp su uzatmıştı.
- Kız iyi. Sadece küçük bir sıyrık. Korkudan bayılmış. Günlerdir uyuyorsun. İç şunu. Ateşin inmek bilmiyor.
- Nerde?
- Kilitli. Verdiğimiz yemeklere dokunmamış bile. Sadece su istiyor ve sürekli ağlıyor. Dayanılacak gibi değil. Az kalsın seni öldürüyordu. Canından oluyordun efken! Kendine gel ve icabina bak kızın!
Kalkmak için güç bulmaya çalışıyordum. Doğruldum ama ateşin vücuduma yaydığı sızı sinir bozucuydu. Sanki bir yığın arabanın altında kalmış gibiydim.
- Biraz daha dinlenmelisin. Az sonra çorba getirecek bizimkiler. Ilaçlarını içip dinlenmelisin. Ateşinin düşmesi gerekiyor. Yerinde kal.
- İyiyim ben. Vadi'yi görmem gerek. Ne kadardır uyuyorum?
- Neredeyse bir haftadır. Yemek yemeden kalkamazsın efken. O günden beri sadece serumla beslendi vücudun. Tansiyonun düşebilir. Yemekten sonra kalkarsın.
- İyiyim dedim. Sadece vadi'yi görüp, ılık bi duş almak istiyorum. Babamdan haber var mı?
- Durumlar aynı. Değişen birşey yok.
Yavaşça ayağa kalkmıştım. Baş dönmesi yerini almıştı bile. Midem bulanıyor, kusma hissi geliyordu. Ama kalkmalı, vadi'yi görmeliydim. Bir süre baş dönmemin geçmesini bekleyip olduğu odaya doğru elimde anahtarla ilerledim. Anahtarı yavaşça çevirip vadiye baktım. Karşımdaydı. Gözlerinin altı morarmış, yüzü çökmüştü. Doğruca bana bakıyordu.
- Özürdilerim...Özürdilerim...
Ağlamaya başlamıştı. Ağlamasını sevmiyordum.
- Birazdan yemek gelicek. Lütfen yemeğini ye ve ilaçlarını iç vadi.
- Ben.. Ya ben seni vurdum! Sen gelmiş bana yemeğini ye diyorsun! Neden efken neden! Beni ya öldür ya da bırak gideyim! Yeter ne olursun yeter...
Sahi... neden efken? Ölebilirdin. Yine saçmalıyorum. Kız benim yüzümden bu durumda! Bide kıza kızıyorum öyle mi?
- Vadi. Artık benimlesin, kabullen. Odama girip hakkımda herşeyi ögrendigin de, yetmeyip gördüğün de, sen artık bana mimlenmiştin zaten. Ben günahsız birini öldürmem.
"Efken" dedi sessizce ve devam etti;
- Uykunu elinden alan çocukluğunu yakıp kül etmek istiyorsun. Bu mu sana iyi gelecek? Vazgeç. Beni bırak. Kimseye birşey söylemeyeceğim. Ailem çoktan aramaya başlamıştır, endişelenmişlerdir. Lütfen. Lütfen efken lütfen...
- Vazgeçmeliyim öyle mi? Neyin iyi gelip gelmeyeceğini nerden biliyorsun?Kaldı ki umrumda da değil! Onlar bunu çoktan haketti! Bana sakın, birdaha sakın bu kelimeleri söyleme! Seninle iyi anlaşmaya çalıştıkça hep bunu yapıyorsun. Peki! Sen bilirsin güzelim.
Birşey demesine fırsat vermeden odadan çıkmıştım bile. Sinirim nabzım kadar hızlı körüklenmişti.
Depo büyüktü. Çoğu zamanımı burada geçireceğimi bildiğimden, odalarını özenle doldurmuştum. Bir evde olması gereken herşey vardı. Mutfağa geçip birşeyler yemek için harakete geçmiştim. Mideme düşman gibiydiler. Zorlanıyordum ama yemem gerektiğini biliyordum.