''L'hopital Kuralı''
İlk seferde doğru bir sonuca ulaşılmadığı gibi;
sıfıra indirgeyerek, bölünümü pay ve paydaların türevleri ile devam ettirir bulunana kadar.Belirsizliğin çözümü pay ve payda da...
Pay ve payda!
Paydam....Namlunun ucundaki o payda canımı acıtıyordu. Tetiğe basmam gerektiğini biliyordum. Bunu tereddüt etmeden yapmalıydım hem de!
Basamıyordum. Olmuyordu. Silahı saran ellerimin neden titrediğini bilmiyordum. Titreyen ellerime düşmandım. Gözyaşları sessizce gözlerinden süzülürken, öylece yüzüme bakıyordu. Rengi soluktu. Korkuyordu ama merhamet dilemiyordu.
- Efken!
Sesin sahibi serkan'dı.
- Ne duruyorsun? Bitir, gidelim!
Yapmak zorundaydım. Lanet parmağım neden basmıyordu tetiğe!
- Sen yapmazsan ben yaparım!
Silahını çıkartmıştı bile.
- Kes şunu! Onun bir suçu yok. Suçsuz kimse ölmeyecek.
- Bizim için tehlike! Bizi gördü, Öylece bırakamayız!
- Bırakmayacağız. Bizimle geliyor. Bağlayın ve yola çıkalım.
- Yanlış yapıyorsun!
- Soylenileni yapın!
Toparlanıp yola çıkmıştık bile. Içimde her zaman ki gibi fırtınalar kopuyordu. Ona zarar gelmesi canımı sıkıyordu. Ne yapıcaktım onunla? Bırakıp herşeyi söylemesini göze alamazdım. Ağlamayı kesmişti. Konuşmuyordu. Benim için susması daha kolaydı. Herkese sağır olan bu kulağa sesi dokunuyordu, bunu yapabilen bir tek oydu.
Depoya vardıktan sonra odaya götürülmesini istedim paydamın. Direğe bağlı olan adamı görünce korku için de bağırmaya başlamıştı bile. Vadi bağırdıkça, direğe bağlı olan lanet herifte bağırıyordu. Dayanamıyordum. Çocuklar birbirleriyle kavga ediyor, sesler, çığlıklar birbirine karışıyordu. Kulağımda ki bu karmaşa son bulmalıydı. Sesler adeta beynimi tırmalıyordu. Silah sesiyle kendime gelmiştim. Karşımda, yüzünde delik açılan, delikten kanlar süzülen korsan duruyordu. Bağırmalar, çığlıklar, tüm o sesler yerini sessizliğe bırakmıştı. Silah benim elimdeydi ve o deliğin sebebi benim basmış olduğum tetikdi. Ölmemesi, daha çok işkence çekmesi gerekiyordu. Eğer sinirimi fiziksel bir kuvvete çevirebilseydim, dünyayı yerinden oynatabilirdim. Verdiğim nefesten alev püskürüyor gibiydi. Herkes şaşkınlıkla bana bakıyordu. İrkilmişlerdi.- Bana bakan gözlere yeterince küçük mü geliyorum? Yeterince görmüyor, yeterince işitmiyorsunuz! Yeter!
Sesim gürleşmişti bile.
- Kıza dokunulmayacak! Kaldırıp icabina bakın şu pisliğin. Sonra da temizleyin buraları.
Herkes onaylayıp dağılmıştı. Odaya doğru yürümeye başladım. Vadi... Karşımda çaresizce dizlerini karnına çekmiş, sessizce ağlıyordu. Beni görünce ağlamasını kesmişti. Korkuyordu. Yaklaştıkça nefesini tutmaya çalışmasını duyabiliyordum. Elimdeki silahı yavaşça yatağın üzerine bırakıp, yanına çömeldim. Yüzüme bakmıyordu. Eğer yerin dibine girebilseydi, girerdi. Ayağa kalkıp bardağıma içki koymak için harekete geçmiştim.
- Efken...
Kısık, ürkek bir sesti. Cızırtılı, çıkmaya mecali olmayan bir tondu. Duraksamama sebep olmuştu. O sesin sahibine dönüp bakmıştım.
- Anlamın...
Tekrar ağlamaya başlamıştı. Konuşmak için çelişkice kalmış gibiydi. Hâlâ dudaklarından çıkacak olan kelimeleri bekliyordum sessizce.
- Tanımın doğruymuş.
Bağlı olan elleriyle gözlerini silmeye çalışıyordu. Bilekleri iplerden kızarmış, elleri soluk gözüküyordu. Bunu aldırmıyor gibiydi. Yavaşça yanına gidip ellerini tutmamla kollarının arasına saklanması bir olmuştu.
- Sakın ol. Bak bana. Sana zarar vermeyeceğim.
Ellerini bağcıklardan kurtardıktan sonra yüzüme bakmıştı. Acısını yeni hissediyor gibiydi. Tekrar ayağa kalkıp, mutfağa doğru ilerlemeye başlamıştım. Bir içki seçip, kadehlere doldurmuştum. O kadar çok ağlamıştı ki, rahatlamaya ihtiyacı var diye düşünüyordum. Bardakları elime alıp odaya gidiyordum. Vadi... titreyen elleriyle silaha sarılmıştı bile. Ucunda doğruca ben vardım.
- O elindeki oyuncak değil. Ver şunu bana.
- Yaklaşma! Yaklaşma yoksa vururum!
- Vadi! Yapmayacaksın. Bunu ikimizde biliyoruz. Sinirlenmeye başlıyorum. Bırak şu silahı!
Ağlamaya devam ediyordu.
- Sana bırak şu silahı dedim!
Sinirlerim iyice bozulmaya başlamıştı. Elimdeki kadehleri yere fırlatıp, üzerine yürümeye başlamıştım bile. Çıkan sesle kulaklarım uğulduyordu. Vurmuştu! Beni vurmuştu! Sağ omzumdan süzülen sıcak sıvıya bulanırken, ikinci silah sesi tekrar kulaklarıma dolmuştu. Olayı kavramaya çalışırken, bu defa vurulanın ben olmadığımı farketmiştim. Vadi yere serilmiş, öylece yatıyordu. Vuran serkan'dı.
- Hayır! Hayır! Naptın lan sen! Hayır!
Gözlerim bulanık görmeye başlamıştı. Düşmek üzereyken, bir kol beni tutmuştu bile. Gözlerimin kapanmaması için savaş veriyordum.
- Doktor çağırın hemen!
Serkan bağırmaya başlamıştı.
- Vadi... onu kurtarın. Serkan! Onu kurtarın...
Sesler artık boğuklaşmıştı. Bu yaranın beni öldürmeyeceğini biliyordum. Gözlerim kapanmıştı. Aklımdaki tek şey oydu. Bilinmeyenim... paydam...
Katı bir adamdım. Katı kurallarım da olacaktı. Vadi benim en büyük katı kuralımdı artık, kalbi avuçlarım da atan...