Onu alıp bir çukura koydular. Üzerin de kendisi gibi bembeyaz bir çarşafla...
Tahtalar koyuldu. Ellerimle nemli toprak taneciklerini üzerine attım.Ellerim... Onunla birlikte kendimi de, sona kalan saf sevgimi de gömdüm.
Artık tehlikeli değildim, tehlikeydim!
Duş kabininin kapısını yavaşça araladım. Tüm olanlar gözümden süzülüyordu. Suyu açtım, soğuktu. Sanki hissetmiyordum kendimi.
Su vücudundan akarken, bacaklarımın titrediğini hissettim. Gözlerimi aralayacak cesareti bulamıyordum.
Sarılmak istiyordum ona. Bu düşünce içimde birşeylerin yırtılmasına sebep oluyordu. Gözlerimden tüm gücüyle yaşlar akmaya devam ediyordu. Kendimi kontrol edemiyordum. Ellerimi duvarlara yumruk atarken bile hissetmiyordum. Kan kokusu burnuma çarparken durakladım, bu ben değildim, ben olamazdım!
Durmamam gerekiyordu...Diptim! Buranın bir altı yoktu.
Yavaş adımlarla yatağıma yürüyordum, uzaktı. Sanki varamıyordum. Sanki hemen şuracıkta gibi ama bulamıyordum. Sanki kafamı kaldırsam oradaydı ama göremiyordum. Mecalim yoktu.
Uzandım. Gözlerim kendini kapatıyordu. Şiştiğini anlamak zor olmadı. Uyumak istemiyordum. Gözlerim benim irademden uzaktı. Burnum... toprağın kokusuyla yüzleşiyordu.
Gözlerimi araladım. Buğulu bir görüntü olduğunu görüyordum. Karşımdaydı!
Uzun sarı elbisesiyle bana bakıyordu. İrkilmistim.
Ellerinin parladığını görebiliyordum. Bana doğru uzatıyordu ellerini...Bana çok gördün! Her acı da daha da zevk aldığım için mi?
Beni yanına çağırıyorsun gibi geliyor...
Davetiyeni alıyorum ama şimdi olmaz!
Bana bu hayatı çok gördüler. Başkası gibi hissetmenin imkansız olduğunu biliyorsun, varsan tabi!Sözlerim sanki onu itmişti. Buğulu görüntü uzakaşıyordu.
Gözlerimi tamamen açtığım da içim de hiç bilmediğim çığlıklar yankılanıyordu. Gözlerin de konuşabildiğini, acı çektiğini gördüm! Daha ne görebilirdim?
Bunları plânlamamıştım!Ayağa kalkacak gücü bulmaya çalıştım. Olanları düşündükçe ellerime dünyayı sıkacak gücü veriyordum. Tüm evi çoktan talan etmiştim.
Pencereleri kapatmış, perdeleri çekmiştim.Avukat cübbesi hemen karşımda, bana bakıyordu. Yaklaştım.
Kokusu burnumu sızlatıyordu.Içki içmeyi sevmezdi fakat odasın da içki dolu dolapları vardı. Onların şişe de daha güzel durduğunu söylerdi.
Sert bir viski çıkartıp kafama dikmiştim. Boğazımdan geçerken önce ki gibi acı gelmediğini ve rahatsız etmediğini farkettim. Yakmıyordu.
Harlıyordu ama yakmıyordu...Şişelere dokundum. Onun bu şişelere dokunduğunu anımsadım.
Acılardan kaçmak veya ertelemek bana göre değildi. Acı bendim.Odasının her tarafında fotografları vardı. Kendini seven bir kadındı. Yatağının tam karşısında, kendinden ibaret kocaman tablosu vardı.
Gülümsüyordu.
Öylece baktım.
Çok güzeldi.Tüm kötülüklerin anası fakat cennet olan...
Azap, ızdırap!Acı... acı... acı...!
Sözleri tekrarlayarak yok eden bir çocuk gibiydim. Acı çekmeyi öğrendiğim de, ismimi de öğrenmiştim...
Dip. Bir-kac betimlemeye, üç harflik kelime eklenmişti.
Ben...
Ben... yıkım getiren!
Ben acı!Dip!