"DUR"

100 5 0
                                    

  Fısıltıya dönüştüm, bir ölünün dudaklarından son nefes gibi döküldüm havaya, dağıldım.

Sanki ruhum, listemdeki o isimlere bölünmüş...
Her birini alt ettiğim de, kendimi de bulacaktım.
Artık gözlerim kararıyor, ellerim tutmuyordu. Yorulmuştum. Bedenim uyku istiyor, beynim ise intikamını...
Eve gidip, vadi'yi kontrol etmem gerekiyordu. Birşey demeden öylece çıkmıştım. Üzerimdeki kandan arınmam gerekiyordu. Hiçbirine mecalim yoktu. Arabanın arka koltuğuna serilip, kendimi uykunun kollarına bırakmıştım.

Parlak bir ışıktan süzülen vadi'yi görüyordum. Gülümsüyordu. Bana doğru yürüyor, ellerini uzatıyordu. Sakince yanıma gelip ellerimi tuttu...
Kulağıma yaklaşıp;
- "Sana dur demeyeceğim. Öldür onları. Sana yakışan şekil de..."

Sesini kulağımdan çekip, yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Yavaşça dudaklarını dudaklarımda gezdiriyordu. Avuçlarıyla yanağımı okşayıp, dudaklarımdan öpüyordu. Dudaklarını dudaklarımdan ayırırken, ağzımda yayılan o tadı hissediyordum. Yavaşça uzaklaştı.

  Bunun bir rüya olduğunu biliyordum. Tam o sıra da serkan geldi. Gözlerimi açmakta zorlanıyordum.

- Efken! Telefonun sürekli çalıyor. Acil birşey olmalı, bir bak istersen...

Kalınlaşan sesimle kim olduğunu sormuştum. Telefonu doğruca uzattı. Gözlerimi ovuşlayıp, ekrana bakmıştım.
Tam "on yedi cevapsız arama"...
Arayan vadi'ydi. Arabadan inip depodaki dolabımdan üzerimi değiştirdim. Çocuklarla görüştükten sonra yola çıktım. Neden aramıştı? Beni merak mı etmişti? Tabiki de etmişti! Henüz bir yabancıyken, oturtup derdimi sorandı o. Tabiki de merak edecekti. Ukala sözleriyle azarlayacaktı beni. Telefonu açmadığım için ayrıca bir azar yiyecektim.

Eve varmıştım. Kapıdan içeriye girince etrafta onu arıyordum. Telefonum çalıyordu. Arayan begüm'dü.

- Alo, Efken?

- Efendim.

- Vadi seninle birlikte mi?

- Ona bakınıyorum şu an. En son bendeydi. Önemli birşey mi var?

- Onu aradım seni beklediğini söyledi. Yanına gelmek istediğimi söyledim. Birşeylerle uğraşıyor gibiydi. Sonra birseye şaşırıp ben seni daha sonra ararım diyip kapattı. Bir daha ulaşamadım.

- Tamam kapat.

Hemen odama doğru hızlıca hareket etmiştim. Odamın kapısı acıktı. Içeri girdiğim de duvarı da çekili olan perde açılmış, çizimlerin olduğu harita incelenmişti. Ilerledigim de masanın üzerinde tutmuş olduğum araştırmalar okunmuştu. Içimdeki öfke bir an tüm odayı yerle bir etmişti. Cebimden telefonu çıkartıp, vadi'yi arıyordum. Aramalarımı cevapsız bırakıyordu. Nasıl böyle birşey yapmıştı! Bana ait olan şeyleri nasıl karıştırmıştı! En önemlisi anlamış mıydı?
Tüm bunlara bakıldığı da anlaşılmayacak gibi değildi. Vadi anlamayacak bir kız da değildi. Başıma ağrı girmişti. Bardağı içkiyle doldurup kafama dikiyordum. Planım tehlikedeydi!

Aklımda tek bir şey belirliydi...
Vadi'yi öldürmek zorundaydım!
Planıma engel olacak herşeyi yok etmek zorundaydım!

Bu durum beni mahvetmişti. Bu evden çıkıp polise gitmiş olma ihtimali bile, onu öldürecek olma düşüncemden daha berbat değildi. Yapmamalıydı. Onu izlemeyi, onunla sohbet etmeyi seviyordum! Belki de ilk defa birseyi sevmiştim. Tüm evi talan ettikten sonra buz gibi bir duşa kendimi bıraktım. Yüzü gözümün önüne geldikçe içim kavruluyordu. Giyinip onu aramaya karar vermiştim. Onu, beni aradıkları evde bulmayı umuyordum. Yola çıkıp oraya varmıştım. Apartmandan içeri girdikten sonra, belimden çıkarttığım silaha susturucusunu yerleştiriyordum. Gözlerim onu bulmak istemiyor gibi olsada, bu olmak zorundaydı.
Kapıyı çalmıştım. Herhangi bir ses yoktu. Onu arayacağım başka bir yer bilmiyordum. Hızlıca tekme attıktan sonra, içeriye dalmıştım. Kimse yoktu. Dolap açık, eşyalar toplanmış...

Lanet olsun!

Hızlıca begumu arayıp, onu nerde bulacağım hakkında sorular sormuştum. Bir-kac yer tarif ettikten sonra telefonu kapatıp harekete geçmiştim. Lanet olsun! Bu durum beni fena sarsmıştı.

Tarif edilen yerlerde onu bulamamıştım. Tekrar begüm'ü arayıp, iyi düşünmesini istemiştim. Ailesinin yanında olabileceğini söylemişti. Hemen kapattım. Sıktır! Ailesinin olduğu yer, beni kurtarıp sohbet etmek için götürdüğü siteydi. Güvenliği sağlamdı. Aklımı çalıştırmam gerekiyordu. Oraya doğru yola çıktım. Düşünüyordum. Hata yapmamalıydım. Arabayı sitenin karşısına park edip, siteyi inceliyordum. Çitlerden atlamam imkansızı. Kapıda iki tane güvenlik vardı. Buraya girersem, çok göze batardım. Begüm'ü tekrar arayıp, benim eve cağırmıştım. Kabul etmişti. Eve geçip begüm'ü beklemeye başlamıştım. Zifiri derecede sinirliydim. Bu durumun olmaması gerekiyordu. Allah kahretsin! Olmamalıydı!
Onu öldürmek zorunda olmamalıydım!
Begüm'ü kullanacaktım.
Kapı çalmıştı, gelen begüm olmalıydı.
Açıp içeriye davet ettim. Buraya geldiğini kimseye söylememesini, vadi'yi bulmak için bir plan yaptığımı söylemiştim. Içeriye geçip koltuğa oturdu. Belimden silahı çıkartıp ona doğrultmuştum bile...

- Lanet telefonunu çıkartıp vadi'ye mesaj at!

- E...e...efken... Noluyor napıyorsun?

Ağlamaya başlamıştı bile.

- Dediğimi yap. Sesin çıkmasın. Yaz ona. Benim yanımda olduğunu, karşında namlunun sana doğru olduğunu yaz.

  Elleri titriyordu. Yazmaya başladı. Yanına doğru gidip yapması gereken şeyi kotrol ediyordum.

- Polisi veya bir başkasını katmayacaksın. Aksi halde biliyorsun.

  Sesim keskindi. Korkuyordu. Öylece kafa sallayıp, ağlıyordu. Telefonu masaya koyup kanepeye kıvrılmıştı. Elleriyle başını korurken, hala titriyordu. Bir süre geçtikten sonra telefon çalmaya başlamıştı. Beklenen telefondu.

- Aç! Sesi hoparlöre al! Buraya gelmesini söyle! Yardım iste! Hadi!

- A..a..alo Vadi... yardım et, lut..fe..n...

-Begüm! Sakin ol birşey olmayacak! Yardım getireceğim! Beni duyuyor musun?

- Sakın vadi! Sakın! Senden başka kimse yardım edemez ona! Kanıtlarınla birlikte bana geleceksin! Aksi taktirde burdan sonra gideceğim ilk yer siten olur! Yarım saatin var. Tehlikede olduğumu sezersem, herşeyi yaparım!

  Telefonu kapatmıştım. Elleriyle kafasını koruyan begum, deli gibi ağlıyordu.

- Kes sesini! Neden çok meraklısınız! Kapa çeneni! Aglamayı kes! Arkadaşın gelicek. Fazla duyarlı olan arkadaşın gelecek. Umarım, umarım gelecek...

  Dünyayı yok edebilecek bir sinirim vardı. Öfkemi kontrol altına almalıydım. Telefonumu çıkartıp çocukları buraya çağırmıştım. Zaman geçiyordu.

Yirmi dakika geçmişti bile. Bizim çocuklar bodrum katından her ihtimale karşı yaptığımız gizli geçitten girmişlerdi. Hepsi yanıma geldiğin de neler olduğunu anlamayan gözlerle beni sorguluyorlardı. 
Sesimdeki tını herkesi ürkütüyor gibiydi. Kapı çalmıştı. Silahımı hazırlayıp kapıya doğru yürümeye başlamıştım. Oydu. Kokusu kapıyı açmadan bile geliyordu. Burnumu yakıyordu. Açtıktan hemen sonra, keskin bakışlarını atıp, begum'e doğru koşturmuştu. Kapıyı kapatıp kilitledikten sonra, yanlarına doğru yürümeye başlamıştım. O sıra da vadi begüm'le sakinleşmesi için ilgileniyor, korkularını yatıştırıyordu.

  Ikisini de öldürmem gerekiyordu.

- Serkan, begüm'ü al ve yukarıya çıkın. Hadi!

Sessizce dediklerimi yapıyorlardı. Yalnız kalmıştık. Doğruca bana bakıyordu.

- Bunu yapmak zorundayım. Allah kahretsin, biliyorsun!

- Kimseye söylemeyeceğimi söylesem, inanmayacak birisin. Neden yapıyorsun bunu? O adamlar ne yaşattı sana böyle? Efken. Lütfen indir o silahı. Konuşalım.

- Benden kocaman bir hayat çaldılar. Bana ait olanı geri alacağım. Sen haddin olmayan bir işe karıştın. Üzgünüm. Bedelini herkes gibi ödemen gerek. Söz veriyorum acısız olacak, gözlerini kapat.

Ağlıyordu. Yavaşça gözlerini kapatmıştı. Elim tetiği kavradığın da, gözümden bir damla yaşın aktığını farketmiştim. Yapmalıydım. Yapmalıydım!

- Efken....

Hâlâ gözleri kapalıydı.

- Dur!...

"ÖÇ"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin