"YAZGI"

78 3 0
                                    

 

   "ölmedin. delirmedin. ölü değilsin ve ölüm bile seni kurtaramayacak"

Gerçekle gerçek olmayan metaryalleri ayırt edemeyecek konumdaydım. Bilene bilene kaybolmuştum. Şimdi bilenmek; zamanın dışında, zamansızlık olmuştu.

Sonsuzluk!

Vadi...

İyileşmesi için yaptığım şeyler, onun için paramparça olmuş bir vazonun parçalarını birleştirmeye çalışmak kadar gülünçtü. Bir günah işlemiş olmalıydı ki, benimle karşılaşmıştı.

Kulaklarımdaki uğultu devam etse de, vadi'yi buradan çıkartmalıydım.

Emniyet kemerine gitmişti elim. Tüm kalan gücümle açmayı denesem de, sıkışmıştı. Dumandan nefes almakta zorluk çekiyordum. Vadi hala baygındı. Ölmüş olma ihtimalini düşünmek bile istemiyordum. Ne zaman patlayacağını bilmediğim bu arabadan biran önce çıkmalıydık.

Elimi zor da olsa cebime atmıştım. Her zaman yanımda bulundurduğum bıçağı var olan gücümle kemere sürtüyordum.

- Efken...öhö..öhö..ef...

Üzerimde ki kazağı sıkışık kemerden zor da olsa kurtarıp, vadiye vermiştim.

- Burnunu kapat şununla. Sakin ol, çıkartacağım seni buradan.

Sonunda kemeri kesmeyi başarmıştım. Gücümü toparlayıp hemen vadi'nin yanına geçmiştim. Vadi'yi de kemerinden kurtardıktan hemen sonra, torpido gözündeki silahı almıştım.
  Dumanlar iyice içeriyi sarmaya başlamıştı. Kapıyı tekmeleyerek açmayı başarmıştım.
Çıktıktan sonra Vadi'yi kucaklayıp, ilerlemeye çalışıyordum.
Bacaklarının titrediğini hissetdikçe, taşımak zorlaşıyordu.
Çatışma sesleri hala kulaklarımı dolduruyordu. Ileride büyük bir ağaç görmüştüm. Oraya doğru hızlı adımlarla yürüyordum.

- Vadi derin derin nefes almanı istiyorum.

Açmaya mecali olmayan gözleriyle kısa kısa bakışlar atıyor, dedigimi yapmaya çalışıyordu. Ağacın yanına gelmek üzereyken kulaklarım tekrar büyük bir sesle uguldamaya başlamıştı. Ne olduğunu anlamadığım bu ses, arabanın patlama sesiydi. Gözlerimi açtığımda yerde yatıyordum. Patlamanın etkisinden olsa gerek, düşmüştük.

- Vadi, iyi misin?

Hiç tepki vermiyordu. Yavaşça yanına emekleyip, kulağımı kalbine dayamıştım ki ugultudan hiçbirşey duymuyordum. Elimle nabzını kontrol edip rahatladıktan hemen sonra ayağa kalkıp yavaşça Vadiyi ağacın yanına sürümüştüm. Tam doğrulacaktım ki, babam ve adamlarını gördüm. Patlayan arabayı kontrol etmeye çalışıyorlardı.
Hemen yere yatıp, onları gözetlemeye başlamıştım. Elimle silahı yoklarken, silahı düştüğümüz yerden almadığımı fark etmiştim. Gözlerim Vadiyi kollarından tutup, sürüdüğüm yere kaydığın da, silahın orada olduğunu gördüm.
Kahretsin!
Cesedimi bulamadıkların da, etrafa bakmaya başlayacakları barizdi. Yavaşça vadi'nin yanına sürüklenerek, elimi tekrar nabzına götürmüştüm. Nabzı yavaştı. Dumanı çok solumuştu.
Çatışma sesleri, patlama olduğundan beri kulaklarımı doldurmuyordu artık. Bizim çocukları da merak ediyordum. Beni bırakmaları için ölmüş olmaları gerekiyordu.
Herşey alt-üst olmuştu. Hemen birşeyler düşünüp, bu yerden Vadi'yi alıp, uzaklaşmalıydım. Tam kalkacaktım ki, silah sesleri tekrar başlamıştı. Babam ve adamları eğilerek koşmaya başlamışlardı.

Bu sesi tanıyordum.
Bu ses CZ 75 A, yani diğer adıyla Serkanın "Ares" diye seslendiği silahıydı.
Ares, yunan mitolojisinde savaş tanrısının ismi. Silahını bir tanrı olarak gördüğü için bu ismi vermişti.

Hemen ayağa kalkıp silaha doğru koşturmuştum. Silahı alıp, etrafı kolluyordum. Vadi'ye kısa bir bakış attıktan sonra, seslerin olduğu yere yürümeye başlamıştım. Havaya bir el ateş ettikten sonra, Vadi'nin yanına geçmiştim.
Bir süre bekledikten sonra araba fren sesiyle tekrar yere yatmıştım. Gelenin bizim çocukların olduğunu farkettim.

- Burdayım. Vadi'yi alın hemen!
Gökalp, M4A1?

- Bagajda, hazır.

Tüm uzuvlarım adeta sinir saçıyordu. Bagajı açıp, M4A1 i elime aldıktan sonra yavaşça ilerlemeye başlamıştım. Ilerde adamlar vardı, babamın adamları olmalıydı. Kısa bir gözlemden sonra, babamın ortalıkta olmadığını görmüştüm.

Sağım da büyük bir kaya görmüştüm. Hemen arkasına geçerek, dürbünü gözüme dayadım. Üç kişiydiler. Yerde yatan adamlarınla ilgilenmeye çalışıyorlardı. Şarjörü kontrol ettikten hemen sonra, mermileri özgür bırakmak için, namluya göndermiştim. Bacaklarına nişan almamla, mermilerin namludan çıkıp, diz üstüne düşmelerine sebep olmaları bir olmuştu. Sona kalan adam ise, kaçma eğilimine geçtiğin de, kafasından aldığım nişan sonucunda yere serilmişti.

Ortalıkta kimse yok gibiydi. Hemen arabaya binip, ters yönden yola çıkmıştık.

- Aresin sesini duydum, Serkan nerede?

- Merak etme, veletlerini çağırmış hangi ara çağırsıysa. Depoda buluşacağız.

- Bacaklarından vurduğum adamları alıp depoya getirsinler. Mutlaka getirsinler.

- Adamlar geri çekilmişlerdir, üstünlük bizde. Rahat alır, merak etme. 

Babam...
Kötülüğün babası.
Kötü olanın da babası!

Vadi ayılmış, bana bakıyordu. Arabayı hemen sağa çekip, çocukları indirdim.

- Su ister misin?

- Bana acıyı öldürecek birşey ver.

Hayatımda duyduğum en anlamlı cümleyle doldurmuştu kulaklarımı. Camı aralayıp, çocukların binmelerini işaret etmiştim.

Birini daha kattım cehennemime.Gittikçe büyüyor biz günahkarların ordusu.Çığlıklarımız Tanrı'nın kulaklarında çınlayacak yavaş yavaş...

Depoya varmıştık. Içeriye girdiğim de, halamın dedemi çözmeye çalıştığını görmüştüm. Gördüğüm kareye hayretle bakarken, yine namlunun ucundaydım.
Yüzümde yorgun bir gülümseme belirmişti. Ellerimi dalga geçercesine yukarı kaldırıp, az ilerideki büyük tekerleğe oturmuştum.

- Sen her zaman tehlikeliydin dimi halacım? Belki de sana çekmişimdir. Kim bilir?

- Seni öldürücem, burda herşey bitecek!

- Nesin sen halacım? Descartes’e göre düşünebilen? Sartre'a göre gelişip değişebilen? Hume'a göre bir algı serisi... Yoksa sadece varoluş yasasına uyum sağlayan biri mi? Zaman akıyor, durma! Ama tabi unutmamak gerek. Binlerce kez öldüm lakin ben bile benden kurtulamadım. Beni öldürüp buradan kurtulsan bile, beni asla unutamayacaksın. Beni unutamayacağına emin olduğum da, seninle meselem bitmişti zaten. Durma lütfen, devam et.

- Seni öldüreceğim! Çocuklar nerde piç kurusu! Söyle?

- Deresinde söndüğün ormanın yangınını izlemek seni de yoruyor mu halacım? Ben bir ara kül olmuştum.

- Aşağılık pislik! Seni geberteceğim.

Elleri titrese de, ciddi görünüyordu. Tetiğe basacagına emin olmuştum. Tam etrafı kollarken, silah sesi patlamıştı.
Vadi! Iki eliyle yapıştığı silahla, halamı arkasından vurmuştu!

Bana doğru ılerleyip, durmuştu. Aramızda birkaç metre vardı. Gözlerinden yaş süzülse de, aşırı derece de soğuk kanlıydı. Tam gözlerimin içine bakıyordu.
Elini göğsünün üzerine koydu.
"Sanki"  dedi, "bak tam şuramda, sol yanımda, kalbimin altında bir yer eksik kalıyor. Sonra bu kadarla kalmıyor, o eksiklik bütün ruhuma doluyor. Ne yapsam eksilmiyor ne yapsam dolmuyor" dedi.

Ne alakaydı, ne düşünüyordu! Soğuk kanlılıkla gözlerinin içine bakmaya devam ediyordum. Dudaklarını aralayıp devam etti;

- "Bende şaşırmıyorum artık.
Eğer buysa yazgım,
Kanımla kazarım"...





"ÖÇ"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin