Sigara parmaklarımın arasın da kül olmaya devam ederken, saatlerce kafamda Vadi'yi kurtarma planları yapıyordum. Aklımı kaçırmak üzereydim. Sesi kulaklarım da çınlıyordu. Benden bir başkasının ona zarar verme düşüncesi, kafamı patlatacak bir sinire sebep oluyordu. Oturmuş, parmaklarımı saçlarımın arasında gezdiriyordum. Kimseden çıt çıkmıyordu. Titreyen telefonun sesiyle ancak kendime gelebilmiştim. Gözüm yavaşça yerde titreyen telefona kaydı. Garip bi sakinlik vardı üzerimde. Yavaşça eğilip titreşmekte olan telefonu elime almıştım.
Sesim sakindi.
- Silah sesi mi duymak istiyorsun? Iyi dinle.
- Kız iyi. 1 saat sonra eski zeytin fabrikasında.
- 1 saat sonra.
Telefonu kapattıktan sonra herkes bana bakıyor, ağzımdan çıkacak kelimeleri bekliyordu.
- Hazırlanın.
Herkes dağılmış, kurduğumuz plan için hazırlanıyordu. İçimin burukluğunu tarif edemiyordum. Sanki eksik gibiydim.
Yarım saat içinde hazırlanıp yola çıkmıştık. Anlaştığımız gibi herkes plana uygun giyinmişti. Arabaya binip gaza basmam bir olmuştu. Gaz pedalına yüklendikçe yükleniyordum. Fabrikaya yakın biryere arabayı park edip tüm grubu dağıtmıştım. Serkan'ın adamları dahil, herkes seferber olmuştu. Gözlerimin kırmızılığını hissedebiliyordum. Damarlarımda dolaşan kanın hızlı akışını, kaslarımın gerginliğini ve başımdaki ağrının verdiği müthiş acıyı iliklerime kadar hissediyordum. Silâhı elime alıp tetiği çekmiştim. Öylece yolun ortasında durup her şeyi gözlemlemeye başlamıştım. Etraf çok sessizdi. Fabrika tam karşımda duruyordu. Öylece etrafa uzun bakışlar atıyordum. Başımı öne eğip kaba botlarımın altındaki toprağa bakıyor, başımın ağrısını göz ardı etmeye çalışıyordum. Gözlerimi sıkıca kapatıp bedenimi rahatlatmaya çabalıyordum. Derin bir nefes aldıktan sonra, gözlerimi açıp kafamı kaldırmıştım. Kulaklarıma rüzgar sesinden başka bir ses daha değmişti. Yerde kırık olan cama basma sesiydi. Gözlerimi kısıp sesin geldiği yeri keşfetmeye çalışıyordum. Ardından silah sesi kulağıma değmişti. Hâlâ yerimde öylece duruyordum. Serkan beni kucaklayıp yere atmıştı.
- Efken! Napıyorsun lan sen! Kendine gel!
- Bizi bekliyorlarmış.
Tekrar ayağa kalkıp silahı fabrikaya doğru sıkmaya başlamıştım. Tüm şarjörü bitirdikten sonra, arka cebimden yedek şarjörü çıkartıp değiştirmiştim. Sinirlerimin zirvesindeydim.
- Hadi beni öldür! Hadi beni öldür ki babanın, kardeşinin ve çocukların leşi buraya serilsin! Hadi lan!
Ortalığı korkunç bir sessizlik kaplamıştı. Çok geçmeden ayak sesleri gelmeye başlamıştı. Namluyu sese doğru çevirdiğimde, ağzında bez parçasıyla ağlayan Vadi'yi görmüştüm. Kafasına dayalı silah ve silahın sahibi olan babamı...
- Yaşıyor musun lan sen? Ben seni öldürdüm! Bu gerçekle yaşamaya devam edeceksin acı içinde!-Babacım merhaba... Haberin yok. Bir canavar yarattığından haberin yok.
Sesim sakindi.
- Ve inan bana, daha kötülerini yaşatacağım.
Tam ağzını açıp sözlerime devam edecekken polis siren sesini duymuştum. Yakından geliyordu. Hemen adımlarımı Vadi'ye koşmak için hazırlamıştım ki güçlü bir el omuzumdan tutup kendine çekmişti. Serkan'dı.
- Efken gitmeliyiz! Burada yakalanırsak herşey berbat olur! Ne Vadi, ne planlarımız, hiçbirşey kalmaz!
Vadi'ye kısa bir bakış attıktan sonra arabaya doğru hızla koşturmaya başlamıştık. Allah kahretsin! Arabaya binip yakınında olan yıkıntı binanın içine saklanmıştık. Hemen arabadan inip fabrikaya doğru bakmaya başlamıştım. Hepsi polisler tarafından yakalanmıştı. Vadi'yi polis arabasına bindiriyorlardı.
Gözlerimi kapatıp derin bir nefes çektim içime. Içim kavruluyordu. Hayatta olduğu ve zarar görmeyeceği için rahatlamış olsam da, içim kavruluyordu!
Gözlerimi açıp izlemeye devam ediyordum. Bir kaç adamı polis arabasına bindirdiklerini gördükten sonra olduğum yerden arabaya doğru yürümeye başlamıştım. Serkan aracın yanında bana bakıyor, ne düşündüğümü anlamaya çalışıyor gibiydi.
Arabaya binip hızlıca diğer yola çıkmıştık. Ellerim direksiyonu sımsıkı kavramış, içim de kocaman bir boşluk depoya doğru yola çıkmıştık. Eksik hissediyordum. Birşey eksik. Birşeyler eksik!
Kanamayı arzuluyordum! Her hücremle. Kanamak ve sıyrılmak, bir etin kemikten ayrılışı gibi. Tereddüt etmeden. Dehşetle!...