"NOCTURNAL"

100 4 0
                                    

Dümdüz bir yol. Yanımda bütün güzelliğiyle Vadi...

- Beni öldürecek misin?

- Sen akıllı bir kızsın vadi. Seni öldürecek miyim?

- Buraya neden geldik o halde?

- Yürüyoruz. Hava almak istedim.

- Normal insanlar gibi yani?

- Evet.

- Yaran... acıyor mu?

- Ilginç.

- Ilginç olan ne?

- Arabaların önünden çekmekten pişman olan vadi, yaramın acısını sorguluyor.

- Hala pişmanım. O zaman herhangi biriydin ve seni tanımıyordum. Ne kadar zor olabilirdi?

Verdiği cevap karşısında sessiz kalmayı tercih etmiştim.

- Senden nefret ediyorum efken.

Gülümsedim.

- Etmelisin de.

Sevilmek isteyecek bir adam olmayı çoktan reddetmiştim.

Bitkin gözüküyordu. Gözlerinin altı hala mor ve şişti. Yine de çok güçlüydü. Beline kadar uzanan sacları rüzgarda dağılıyordu. Aldırmıyor gibiydi.

- Nereye gidiyoruz? Yoruldum... hem susadım da.

- Biraz daha yürüyeceğiz.

Kısa bir bakışmadan sonra adımlarımızı hızlandırmaya başladık. Yürüdüğümüz yer uzun ağaçları olan bir ormandı. Biraz ileride kimsenin bilmediği dağ evim vardı. Bazı günler kaçıp o evde günlerce piyano çalardım.

Gelmiştik. Kapıyı yavaşça açıp, içeriye girdik. Gelmeyeli çok zaman olmuştu ki, içerisi tozdu.

- Mutfak sağda. Musluktan içebilirsin, dağ suyu. Suyu biraz açık tuttuktan sonra içersen iyi olur.

Dolapları karıştırdıktan sonra tozla kaplı bir bardak almıştı eline. Kısa bir üfleyişten sonra ağzını musluğa dayamıştı. O suyunu içerken salonun tam ortasında duran piyanoya bakmıştım. Tozdan ibaretti. Ilerleyip koltukların üzerinde örtülü olan, tozlu çarşafları kaldırmıştım. Içerisi soğuktu. Şöminenin yanında duran odunları içine atıp, tutuşmaya bırakmıştım.

- Burada ne işimiz var?

- Vadi. Sadece biraz kafa dinleyeceğiz. Senin için de iyi geleceğini düşündüm. Kaçmaya kalkıp beni sinirlendirme. Yeni maceraları erteleyelim. Lütfen.

- Lütfen? Sen böyle kelimeleri bilir miydin? Emir kiplerine ne oldu?

- Vadi! Beni pişman etme! Sana karşı içerisinde olduğum sağ duyumu köreltme! Sana karşı gördüğün gibi biri olduğuma inanırsam, bu hallerimi mumla ararsın!

Hırkasını kollarına çekip karşımdaki kanepeye kıvrılmıştı.

- Acıktım.

- Derdinde bitmiyor. Seni bıraksaydım, polislerden kaçmakla daha az zahmet yaşardım.

- Bırak o zaman.

Bunu söylerken gülümsemişti. Günler sonrasının ilk gevşemesiydi.

- Mutfakta makarna var, alttaki dolapta da tüp. Kibrit rafta. Ha birde tüpün olduğu yerde yağ olucaktı.

- Öküzsün.

- Betimleme darağacın ne kadar geniş. Ne olmadığım kaldı? Söyle, onu da olduralım.

"ÖÇ"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin