Dizlerinin üstüne çöktü.
Hâlâ gözlerimin içine korkunç soguklukta bakıyordu.- Yıkım getiren...
Sesi kısıktı.
- En kötüsü de neymiş biliyor musun?
En kötüsü ne, hep bilirdim.
- Tetiye basarken artık elim titremiyor. En kötüsü yıkım getiren, artık umrumda değil. "Hiç bir şey"
Gözlerimin içine bakarak bir kaç defa daha yineledi.
- "hiç bir şey"...
Namluyu bana doğrulttu.
- Seni öldürebilirim. Elim titremeden, düşünmeden.
Kaşlarım çatılmış, şaşkınlıkla onu izliyordum.
- Bunu defalarca düşündün Vadi. Yap. Ellerin titremeden, düşünmeden...
- Ölü bir adamı öldüremezsin efken. Sen içim de lavra oldun, dolanıyorsun. Yaşadıkların, sana yapılanlar...
- Yeter!
- Aptal! En kötüsü artık sana hak vermeye başladım!
Dişlerimi sıkıyor, gözlerinin içine bakarak yanına hızlıca adımlar atıyordum.
- Yanılıyorsun güzelim.
Elinden silahı alıp, fırlatmıştım. Tekrar eğilip onu kucakladığım da, boynuma çarpan nefesi, tüylerimin ürpermesine sebep olmuştu.
Kafamı çevirip yüzüne baktım. Neredeyse burun burunaydık. Gözlerimin içine bakıyordu. Içimden gözlerinin çizilmiş olduğunu geçirdim.
- Yanılıyorsun. Bir insan bir çok defa ölebilir. Ölü biri de dahil.
- Kaç defa öldün yıkım getiren?
Kokusu...
Yüzüme çarpan nefesi...
Aklımı karıştırıyordu!- Çok defa güzelim. Hem de hiç yaşamadan.
Eli yavaşça göğsümdeki yaralara kaydı. Gözlerini gözlerimden ayırmıyordu. Ellerini yara izlerinde bir süre gezdirdikten sonra, kalbimin tam üzerin de durdurdu.
- Burası biraz çalkalansa, biraz okşansa... çıkar mı içerisinde ki o yaralı çocuk? Kapatır mı gözlerini şevkat görünce?
- Vadi...
- Çözülür mü buz tutmuş kalbinin içinden çıkan çocuk, şefkatin sıcaklığını görünce?
Gözlerini gözlerinden ayırıp, yürümeye başladım. Merdivenleri çıkıp, odasının önüne vardiğim da, hala gözleri üzerimdeydi.
Tam kollarımdan indirecekken, elini yüzüme koymuştu.
Kasılmıştım.
- Sevilmemenin soğukluğu var üzerinde. Vazgeçilmişliğin, unutulmuşluğun. Sonra başına gelen korkunç şeylerin. Sen bunların soğukluğuyla yanmışsın. Efken soğuk yakar. Sen sevilmeyi, sevmeyi öğrenememişsin.
Kaşlarım tekrar çatılmış, kollarım onu yere bırakmıştı.
Hâlâ gözleri gözlerimdeydi. Tuhaftı. Her zamankinden daha tuhaf bakıyordu.
- Çok güzelsin yıkım getiren.
Bunu söylerken parmakları yüz hatlarım da geziyordu.
Elini tutup yüzümden uzaklaştırmıştım.
- Sen bir karadeliksin. Eksenine aldığın da zamanı yavaşlatan, kendine varana kadar parçalarına ayıran.
- Vadi. Neyin var senin? Ne yapmaya çalışıyorsun?