"BORDO"

165 6 0
                                    

  Okulu bırakmış, evden hiç çıkmamıştım. Toparlanmak gerekiyordu. Artık benliğimi daha güçlü bir şekilde elime almaya kararlıydım. Bakışlarım olduğundan daha karanlıktı artık...

Haftalar çoktan geçmişti bile.

Ilk okuldan arkadaşım olan burak yanımda, basit teselli sözleriyle oyalanıyordu. Sevilesi huyları vardı ama insan sevmek bana göre değildi.
Dışarı çıkmaya ikna edilmiştim.
Bir cafeye oturup kahvenin dumanına odaklanmıştım. Eğer görselerdi, eğer görebilselerdi vücudundan çıkmak bilmeyen dumanı, yanıma yaklaşamazlardı.

Yağmur yağıyordu.
Kafamı kaldırdığım da bir çift gözle karşılaştım. Oydu! Vadi...
Çoktan yanıma gelmişti bile.

-Üşüteceksin. Neden hep serseri gibisin? Hiç mi kendini sevmiyorsun?

Bunları söylerken yine gülümsüyordu.
Ne olduğunu anlamaz gözlerle ona bakıyordum. Biraz zaman sonra bahsettigi şeyin üzerime yağan yağmur olduğunu gördüm. Farkında bile değildim.
Az önce kahveden tüten dumanı gözlerken, ne ara çıkmıştım buraya? Kendimi tokatlamak istiyordum.

Kendimi sevmek... Kendimi!
Seve bilecek kendimi bile bırakmamışlardı bana.

Yanında birkaç arkadaşı vardı. Bir tanesi sürekli benimle iletişim kurmaya çalışan ukala, herşeyi elde etmeye alışmış, kendini beğenmiş begüm'dü.
Her defasın da red yemesiyle beraber, elde etme çabası ağır basmış, kendinden emin bir şekilde elini uzatmıştı. Ellerimiz kavuştu. Kuru bir selamla geçiştirdim onu.

Beraber bir masaya geçtik.
Vadi...
Tüm güzelliğiyle karşıma oturmuş, gülücükler saçıyordu.
Gözlerini tekrar bana doğrulttu.

- Nasılsın? Yardım gerekiyormu?

O gülümsemesi... Ne kadar yakıştığını bilmediği gülümsemesi...

- Benim kimseye ihtiyacım yok.

Sesim mesafeliydi.
Yardım... Henüz savunmasız bir çocukken, en çok istediğim şeydi. Şimdi ise en nefret ettiğim...

Yardım bana değil; benim sebep olacagim şeylere gerekti. Lâkin kimse, hiç kimse yardım edemezdi!

-Var. Hatta şu aralar daha çok var gibi, yoksa sen hep böyle misin?

Ben... Ben.
Ben buyum!

-Benimle çocukmuşum gibi konuşmayı bırak yeşilim. Ben buyum. Uğraşılmam.

Sözlerim onun kaslarını çatmaya sebep olmuştu.

-Melankoli... Elinde bira falan olması gerekirdi. Ama bilmelisin, çocuklar için uygun değil.

Bu alaycı tavrı canımı sıkmaya başlamıştı.

-Kes şunu.

Kesmeliydi.

-Duvarların var senin, kalkanların, bariyerlerin. Onların arkasındaki çocuğu göremeyecek kadar kalınlar. Neden?

Bariyerlerim. Kırmızı çizgilerim. Aşıyordu!

-Ne zannediyorsun? Çarpılmaktan kurtardın diye sana borcum olduğunu mu? Sözlerini çek kulaklarımdan.

Herkes bize bakıyordu. Sigarasından çekti, bordo ruju bulaşan tütün parcaşını söndürmüştü.

-Aptal olma efken. Ben senin düşmanın değilim. Bana borçlu falan da değilsin.

Düşman... Basit şeylerle olunmayacak birşeydi.

-Olamazsın da!

Sesim ayarındaydı. Karanlık bir tonu vardı. Birbirimize odaklanmıştık.

- Her neyin varsa, hakediyorsun! Kibirine bakılırsa, zaten olmam.

"ÖÇ"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin