Dönüş

9.1K 713 41
                                    

Onun bu eşsiz itirafına karşın kollarımı ona dolamak istediğim halde öyle durdum.

"Benden uzak durmak için çabalıyorsun," dedi. "Beni affedemediğin gibi kendini bana bırakamıyorsun."

Böyle olmasına inanmak istemediği ne kadar da belliydi. Onu sesini ilk defa bu kadar durgun duyuyordum.

"Evet, yapamıyorum," dedikten sonra hıçkırıklara boğularak cümlemin gerisini tamamlayamadım. Az önce yine kapıda çok korkmuş ve bu yüzden Aras'a sığınmak istemiştim. Oysa ona, hiçbir şey yokmuş gibi gidemezdim.

Ona karşı sergilediğim uzaklık canını sıktı. "Sen," dedi hissettiği hayal kırıklığını sesinin her tınısında kalbime dokundururken. "Bana gelişindeki en büyük engel olarak yine beni görüyorsun."

Ansızın yüzüne baktım. "Anneannen aradı ve senin çok korktuğunu söyledikten sonra durumunu anlattı." Sanki bu açıklamayı bir yabancıya veriyor, dudakları asıl söylemek istediklerini bana sunamıyor gibiydi. "Ben sana geldikçe sen benden kaçıyorsun." Bir süre duraksadı. "Bunun bana ne yaptığı hakkında bir fikrin var mı?"

"Hayır," dedim alçak bir fısıltıyla. "Senden kaçamam ben."

Önce sağ elimi yumruk yaparak göğsüne hafifçe dokundurdum sonra diğer elimi. İşte yine ona gidiyordum. Başım, uzak durabilmek için kendimi harap ettiğim insanın göğsünü arıyor, korkular ile durmaksızın yankılanan aklım fikrim ona sığınıyordu. Oysa artık zorunlu değildim. Bir ailem daha vardı. Bu sefer yalnızlıktan değildi ona gidişim. Bu bir tercih, bu, olmak istediğim yerdi...

Alnımı göğsüne yasladığımda kokusunu içime çekerek zar zor konuşabildim.

"Her şey birbirine girdi. Net olan tek şey sensin ve kalbini ellerime verirken söylediklerin. Söyle," dedim. "Ben ne yapacağım Aras? Her şey nasıl yoluna girecek?"

Başımı göğsüne iyice bastırdığımda, soruların cevaplarını duymak bir yana, az önce kapının önünde yaşadığım korkuyu benden almasını istedim.

Yine...

İki kelimesiyle korkumu nasıl da başka bir şekilde giderdi...

"Özür dilerim," diye fısıldadı sıcacık sesiyle. "Sana verebileceğim tek cevap buyken senin için yapabileceklerimin bir sınırı yok."

Sesi sıcacık ve alçak çıkmış olmasına rağmen iki kelimenin ardında arkasında bu sefer kavurucu bir lav yığını vardı. Sıcaklığını bana pay etmiş, yakıcılığını kendine almıştı. Kendisini suçluyordu. Bir eli ile sırtımı sıvazlayarak iç çekti. Sustu ve bu suskunluk bir müddet devam etti. "Benimle gel."

"Nereye?"

"Biraz yürüyelim."

"Olur."

Beraberce aşağıya indikten sonra kapının önüne çıktık ve ben o adamın beni tehdit ettiği anı sanki tekrar yaşadım. Tereddütlü adımlarım biraz önceki dehşete hala takılmış kalmış olduğumu gösteriyordu.

"Seni tekrar üzmek istemem ama olayın yerini bana tam olarak göstermeni istiyorum."

Arkasındaki duvarı işaret ettikten sonra ürpertimi gidermek adına kollarımı sıvazladım. Yaptığım hareketi gördüğü halde bana yaklaşmadı. Bu durum ile kendi kendime baş etmemi mi istiyordu? Bilemiyordum. "Orada, tam kapının önünde."

İşaret parmağım arkasında duran gri demir kapıyı gösteriyordu. Gözleri ile sağı solu taradıktan sonra caddede dörtlü ikaz lambaları yanmakta olan arabaya doğru bakması ile Yavuz'un yanımızda belirmesi neredeyse bir oldu. Yavuz ciddi bir mesele olduğunu kemerli burnunu kanatlandıran havayı sert sert soluyarak anladığını belli etti. "Emrindeyim abim."

BİR PARÇA MASAL 2 AŞKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin