Gözlerimi tereddütle evin içinde dolaştırdığımda sanki ılık bir bahar havası yüzüme çarptı, sonra da defne kokusu genzimi yaktı.
"Evine tekrar hoş geldin."
Hayali defne kokusunu ansızın dağıtan davetinin ardından içeri doğru birkaç adım attım. Buraya ilk geldiğim geceki halimizi anlatan siluetlerimiz birden gözümün önünde belirdi.
"Evlendiğim zaman burada yaşamayı düşünüyorum Rüya."
Benim bu ev hakkındaki fikirlerimi almak istemişti. Nereden bilebilirdim ki beni bu masal gibi eve getirdiğinde aslında beni çoktan hayatına almıştı.
Nereden bilebilirdim ki bu sefer o masaldaki kıza, kırmızı zehirli elmayı prensin uzattığını ve ardından içine koyduğu zehri itiraf edercesine o elmayı kendisinin de ısırdığını...
Sonra da masal bitmişti ve işte evimizin kapısındaydık. O zehir hala kanımızda, bedenlerimiz Kaf Dağı'ndaydı. Uyanamıyorduk...
Hali hazırda yanmakta olan loş ışığı daha fazla aydınlatmaya gerek duymadan elinde tuttuğu ceketi ile beni arkada bırakarak ilerlemeye başladı. Burası zaten senin evin dercesine yaptığı alışıldık hareketin ardından ceketini kurşuni koltuğun üzerine bıraktı.
Sırtı bana dönük olduğu halde beni görüyormuş gibi baskın bir hissin beni sarmalamasına sebep oluyor, öyle hissettiriyordu. Bile bile bu şekilde davrandığını iyi biliyordum. Aras böyleydi. Bu eve geldiğim için bana minnet duyacak bir insan değildi. Hissettiği ne ise öyle davranırdı. İşte hissettiği şey aşikardı. Ben bu evde olması gereken bir insandım. Ben onun gözünde sanki hiç gitmemiş gibiydim.
Koridoru birkaç adımda arşınlayarak sağ taraftaki açık mutfağımızın önünde durarak beyaz masamızın üzerine çantamı usulca bıraktım. Kendi evimde, burayı daha önce hiç görmemiş gibi davranıyor, gözlerimi yaşanmışlıklarımızdan kaçırıyordum.
Sanki tüm o sessizlik içinde hareketimi bitirmiş olmamı duyar gibi bana yüzünü döndükten sonra koltuğun arkasına yaslanarak beni izlemeye başladı. Aramızda var olan on adımlık mesafe, sapsarı loş ışık ve anlamsızca hızlı hızlı atmaya başlayan kalbim, şu anda yeryüzü bu manzaradan ibaret gibiydi.
Ellerini göğsünün üzerinde kavuşturduktan sonra başını yana doğru eğerek ayaklarını çapraz bir hale getirdi. Oldukça rahat ve huzurlu görünüyordu.
"Sen kendi evindesin ve bir suçlu gibi davranıyorsun. Suçlu olan benim."
Yine başlamıştı, yine tüm acımasızlığı ile kayıtsızca kendini yargılıyordu.
"Bu gece suçlar, korkular olmasın. Bu gece sadece sen ve ben olalım."
Sesi, bu sıradışı geceye duyduğu özlemden dolayı mı bilinmez ama bir emaneti gözetircesine özenli çıkmıştı. Aslında bende öyleydim. Ona olan kırgınlığım, gururum kaçışlarım dahil olumsuz hiçbir şeyi en azından bu geceliğine hatırlamak istemiyordum. Bu güzel gece bize onca ayrılığın arasında sunulmuş bir emanete dönüşmüştü.
"Şimdi daha iyi misin? O odada yalnız başına düşüncelerinle baş başa kalman senin için iyi olmazdı."
"Evet evde kalmadığım için mutluyum. Anneannem beni öyle görmeye dayanamazdı."
Başımı öne doğru eğerek yaslandığım masanın kenarlarını kavradım. Ona hislerim hakkında hiç yalan söylememiştim. Şu anda burada olduğum için mutluydum. Ama sadece şu an için.
"Yarın sabah gideceksin değil mi?"
Ona cevap vermedim. Veremedim. Bana doğru attığı adımlar duymak istediği cevabı benden almaya geliyormuş gibi hissetmeme sebep olduğunda alt dudağımı ısırmaya başladım. Ve yine nefesi nefesime kavuştuğunda yanaklarımı avuçlarının arasına alarak başımı hafifçe yukarı kaldırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR PARÇA MASAL 2 AŞK
RomanceYetimhanede büyüyen Rüya'ya masal gibi bir hayat vadeden Aras Karahanlı bu masalın aşk kısmını eksik bırakmış, Rüya'nın masalına "bir parça masal" demiştir. Aşk tamamlandığında ise gerçekleri öğrenen Rüya Aras'ı çok sevdiği halde terk etmiştir. Bir...