Sustum. Gücüm kadar güçsüzlüğüm kadar sustum. Gitmemi istiyordu...
"İyiliğin için," dedi. "Hayatın şu anda çözemediğim bir karmaşanın içine sürükleniyor ve ben o karmaşayı çözene kadar senin gitmeni istiyorum."
"Nereye?" diyebildim güçlükle. Nereye gidiyordum ben...
"Senin için güvenli olabilecek bir yere."
Gözlerim birden dolduğunda aklıma ilk gelen şeyi söyledim. "O yer senin yanın değil mi?" Soruma cevap vermesine fırsat vermeden, "Hani korkmamı istemiyordun?" dediğimde durgun sesi ile "Özür dilerim," diye fısıldadı. "Bir süre İstanbul'da kalmana müsaade edemem. Gideceksin, bana gelmeyecek olsan bile gideceksin çünkü burada kalırsan hayatın tehlikede olacak."
Beni orada bırakarak bahçeye doğru ilerlerken bu meselenin itirazlara kapalı olduğu besbelliydi. Arkasından seslendim. "Anneannemi bırakamam ben artık. Hem ne kadar süreliğine ve nereye gideceğim?"
İsyanımı gözleriyle görebilmek için omzunun üzerinden bana baktı. "O da seninle gelebilir. Nereye gideceğine gelirsek," dedi. "Bir süreliğine yurt dışında olacaksın." Kısa bir an düşündü. "Haritayı aç ve kendine, gittiğin zaman mutlu olabileceğin bir ülke seç."
Gülmekle ağlamak arasında bir duygu yaşattı bana. "Sen ne dediğinin farkında mısın?"
"Evet," dedi yine bahçeye doğru ilerlerken. "Mesela İtalya olabilir, tam sana hitap eden bir ülke sonuçta." Oradaki tarihi eserlerin ve sanat eserlerinin bolluğundan dem vuruyordu.
"Nasıl yaşarım? Ben doğru düzgün İngilizce bile bilmiyorum."
"Orada İtalyanca konuşuluyor zaten," dediğinde amacının beni çileden çıkarmak olduğunu biliyordum.
"Onu hiç bilmiyorum."
Bahçenin kapısını açarken benden bambaşka bir ricada bulundu. "Senden tek istediğim odamızda uyuman, ayrıca bu meseleye de daha fazla itiraz etmemen çünkü hayatın söz konusu."
"Böyle," dedim yutkunarak "Aramızda hiçbir şey olmamış gibi mi davranacağız?"
Bahçe kapısından çıkmaktan vazgeçerek bana doğru döndü. "Nasıl istiyorsan öyle davran öyleyse, nerede istiyorsan orada uyu."
Beni orada, öylece bırakarak bahçeye çıktığında hiçbir şey söylemeden odamıza çıktım. Her ne kadar yanımda uyumayacak olsa da benim bu odadan başka bir yerde uyumama katlanamayacak kadar bu konuda hassas ve çok yaralı olduğunu biliyordum.
Ben de mi öyleydim? Annesi gibi... Yapmak istemediğim bir şekilde Aras'ın kalbinin en derinlerini bilmeden avucumun içine alarak onu esir mi ediyordum?
Ama ben, ona karşı olan tüm olumsuz duygularım beni başka başka diyarlara çekse bile ben zaten ona giderdim. Gidecektim.
Sadece içimdeki şu kahrolası savaş bitsin istiyordum.
Yastığına sarılarak bu gece yaşanan her şeyi geride bırakmaya çalışarak gözlerimi yumduğum da sabah olmasını istiyordum. Hani güneş aynı doğsa da bambaşka bir şekilde doğduğuna inandığın o sabahlardan...
Gözlerimi araladığımda bana gülümsüyordu. "Günaydın."
Kollarımın arasındaki yastığı bırakırken biraz utanıyor olsam da bu halimi görmezden geldi. "Utanmanı bile seviyorum senin."
Ardından siyah askılı saten geceliğimin kayan askısını gözlerimin içine bakarak düzelttiğinde bakışlarım önce yaptığı harekete kaydı sonra tekrar onunkilerle buluştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR PARÇA MASAL 2 AŞK
RomanceYetimhanede büyüyen Rüya'ya masal gibi bir hayat vadeden Aras Karahanlı bu masalın aşk kısmını eksik bırakmış, Rüya'nın masalına "bir parça masal" demiştir. Aşk tamamlandığında ise gerçekleri öğrenen Rüya Aras'ı çok sevdiği halde terk etmiştir. Bir...