.Seçim.

367 27 0
                                    

   Hala soğukta bekliyorduk.

Kapı gıcırdayarak açılmıştı hiçbir şey gözükmüyordu, koridor zifiri karanlıktı. Bir anda üzerime bir ağırlık çöktü gözümün önünde bir Ruh Emici vardı ve ruhumu emiyordu.

    Kendimi git gide güçsüz ve yorgun hissediyordum. Sanki soğuk daha da artmıştı. Ve işte hep o bahsedilen beyaz ışık...

Kimse var mı?

Sanırım Malfoy malikanesindeydim ama burası beyaz ve fazlasıyla parlaktı elimi gözlerime siper ettim, evet fazla parlaktı. Yürümeye devam ettim. Merdivenlerden sarışın, beyaz elbiseli bir kadın iniyordu. Görüntü oldukça bulanıktı. Topuklu ayakkabı sesleri yankı yapıyordu. Ve işte kim olduğunu yaklaştıkça anladım...

"Anne..."

Bana bakıp yüzüne daha büyük bir gülümseme yerleştirdi. Merdivenleri ağır ağır iniyordu bense donukluğumu bitirip hareket etmeye başladım. Korkuluğun başını tutarak merdivenleri koşar adım çıktım ama sanki merdivenler hiç bitmeyecek gibiydi. Annem yanıma ulaşınca elimi tuttu ve aşağı indirdi. Etrafa daha da dikkatli baktım. Annem yine gülümseyerek etrafa bakındı.

  "Burası da neresi ?"

  "Bizim evimiz. Sen burada doğdun. Profesör Dumbledor babandan iyice şüphelenince buraya gelmiştik, tabii bu kadar parlak ve beyaz değildi. Koyu yeşil ve grinin güzel bir uyumuydu elbette.

   Burada gerçekten de mutluyduk sanırım. Baban müritlerini daha da arttırmıştı. O çok güçlü bir büyücü olacaktı ve oldu da. Senin varlığını öğrendiğim zaman ne yapacağımı şaşırmıştım, bir yandan dünyanın en güzel hissiydi diğer yandan ise korku bütün ruhumu ele geçirmişti. Ne baban nede ben sana hazır değildik... Ailem ile aram açılmıştı, Tom karanlık bir büyücü olduğu için reddettiler ama görüyorum ki affetmişler, iş işten geçtikten sonra...

  Bakıyorum seninde kalbinde birisi var benim güzel kızım. Orion' un oğlu, Sirius."

Durdu ve gözümden akan bir damla yaşı da sildi ve yüzüne bir tebessüm koydu.

  "Senin burada olmaman gerekiyor Elizabeth, onu bırakamazsın biliyorsun, sen de onu seviyorsun..."

Ve orada olduğunu fark etmediğim bir aynada Sirius 'u görmüştüm, annemi bırakarak yavaş bir şekilde aynaya yaklaştım, Sirius 'un direk yüzünü görüyordum ve sanırım tavanıda. Ruh Emici gitmişti. Sirius sanki, sanki ağlıyordu veya gözleri doluydu... Sürekli tekrarlıyordu : Beni bırakma. Diye. Bu manzara içimi parçalıyordu...

Arkamdan annem geldi ve omzuma elini koydu hala aynaya bakarak konuştum:

  "Acı çekiyor... Onu, hiç böyle görmemiştim..."

  "Hala geri dönmek için bir şansın var Elizabeth, ama bu şansın hep sürmeyecek, bir seçim yapman gerekiyor. Sirius 'u seçecek misin? Aşkının peşinden gidecek misin? "

   Anneme döndüm.

"Nasıl geri dönebilirim ?"

Yüzüne acı bir gülümseme yerleştirdi ve kapıyı işaret etti. Beyaz, büyük kapıya baktım ve sonra Sirius 'a, daha sonra da anneme. Gözümdeki yaşları serbest bıraktım ve anneme sarıldım. O da bana karşılık verdi.

    Ayrılınca derin bir nefes aldım ve kapıya doğru ilerledim. Kapıyı açtım, dışarısı içeriden daha parlak ve daha beyazdı. Gözlerimi kapatarak yürümeye başladım..

   Yavaş yavaş gözlerim, karanlığın derin sularına kendilerini hazırlıyordu. Artık açabildiğimde Sirius 'un yaşlarla sarsılan gözleri karşıladı beni... Kendisine gelince gülümsedi, nefes verdi ve sonra yine gülümsedi. Beni daha da sıkı kollarının arasına almıştı. Tuttuğu göz yaşlarını ensemde hissedebiliyorum.

  "Tanrıya şükürler olsun, Merlin 'e şükürler olsun. Şükürler olsun iyisin. Şükürler olsun..."

Bunları sayıklıyordu bir yandan da saçımı okşuyordu.

   "Sirius ben iyiyim ama daha fazla sıkmaya devam edersen iyi olamayacağım."

Bıraktı ve bana baktı, yüzündeki göz yaşları pırlanta gibi parlıyordu. Sanırım doğru seçimi yapmıştım...

  "Ruh emiciye ne yaptın  ?"

  "Patronus büyüsünü kullandım. Çok özür dilerim elimi çabuk tutamadım, sen az kalsın benim yüzümden-"

  "Öyle söyleme Sirius, bak iyiyim. Artık düşünme. Bu trenden çıkalım."

  "Tamam, çıkalım."

Onun yardımıyla ayağa kalktım, trenden çıktıktan sonra tuttuğu elimi boynunun etrafına dolattı ve ceketinin içinden bir parça parşömen çıkardı.

"Cebimdeki asayı çıkarsana. Sonra bu tuttuğum parşömenin üzerinde hafif bir kez salla ve "hiçbir işe yaramadığıma yemin ederim." de ve parşömene dokundur."

  "Bu ne işe yaracak ki ?"

  "Wanda, bir kere de sorgulamadan dediğimi yap."

Ciddiyetimi koruyamayarak :

  "İlk ve son."

Bir nefes verdi.

  "Tamam Wanda, tamam."

Dediklerini yaptığımda parşömende resimler ve yazılar belirdi "Çapulcu Haritası "

  "Çapulçu Haritası? "

Yüzünde bilmiş bir ifade ile parşömenin içini açtı isimler, ayak izleri ve resimler vardı.

   "Hogwarts' a kimseye gözükmeden gitmek için idealdir. Senin bu halini açıklayamayız anında senin olduğunu anlarlar. Yarın sabah daha iyi olursun eminim."

   "Sen öyle diyorsan. Eee nereden gidiyoruz ?"

  "Beni izle, gel..."

   Not : Eveeeeet bir bölüm daha bitti. Bu bölümü yazarken az daha ölümü seçtirecektim ama aklımda bir sürü olay var ve onları seçtim. Umarım beğenmişsinizdir bol bol yorum istiyorum.

 

 Karanlığın İçindeki Beyazlar... Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin