02

5.5K 353 68
                                    

02 ; i saw her.

Tam ayaklanmıştım ki oturduğumuz masanın üzerinde önüme bir miktar para uzattı.

"Ne bu?"

Bugün sadece ben değil o da uykuluydu, çünkü dün akşam iyice sıkılmış gidip bir film bulmuştuk ve filmin heyecanı ile uyku nedir bilmeden sabahı etmiştik. Ki ben hala etkisindeydim, Adelin ise buraya gelene değin filmi bir türlü ağzından düşürmeden edememişti. Şimdiyse kampüse girdiğimizden beri karşımdaki sandalyeye oturmuş, uyukluyordu.

"Görmüyor musun para."

Ona sorgulayan bakışlarımı yollayınca konuşmasına devam etti.

"Bana da kahve al diyecektim." Önümde duran parayı ona geri uzattım. Bir yandan kahve almak için kalktığımı ona söylemeden tahmin etmiş olmasına şaşırmıştım.

"Aptal mısın al şunu. Ben alırım sana kahve."

"Pekâlâ."

Beni umursamayıp kafasını geri kollarına gömdü. Ben de her köşesini bakarak ezberlediğim kafeteryanın içinde bir kez daha yeni bir kahve almak için ilerledim. Burada başka bir şey yapmak mümkün değildi ki biz her sabah aynı rutini yaşıyorduk. Adelin'in tahmin etmesine şaşırmamam gerekirdi.

Sabahın erken saatleri henüz ilerlemediğinden, kafeterya tam şu dakika biraz daha sakin kalıyor denebilirdi. Zaten şehrin ılık havasının yerini ara sıra serin esen rüzgar alır olmuş, haliyle kafeteryadaki soğuk içeceklerin yanına sıcakları gelmişti. Ve ben bu mekanda yapılan ıhlamur çaylarının kokusundan hiçbir zaman hoşlanmazdım; kanaatimce hepsi bozuktu ve bize öyle satılıyordu, şuanki mide bulantımı da buna bağlayabilirdim hatta.

Önüme uzatılan iki sıcak kahveyi alıp parasını çabucak ödedim ve masada hala aynı pozisyonda uyuklamakta olan Adelin'in yanına döndüm.

"Adel, uyuyor musun? Sana kahveni getirdim."

Sandalyeyi çekerek karşısına oturduğumda, uykulu gözleri bana baygınca bakmıştı. İçmesi için kahveyi önüne koydum ve uykusuzluğun ona verdiği ağırlığa baktım. Onun kapanan gözleri aksine benim faltaşı gibi açıktı gözlerim, bedenimdeki yorgunluğu iyiden iyiye hissediyor olmama rağmen hem de.

Soğumasını beklemeden kahvemi yudumlamaya başladım. Tadı biraz acı gelince beraberinde aldığım küp şekerden iki tane attım. Aslında bu sabah dersim yoktu bile, saat onda başlıyordu fakat ben hem yanında gelmem için ısrar eden Adelin'e eşlik etmek hem de kampüsün kütüphanesinde çalışan Bayan Monica'ya yardım etmek amaçlı gelmiştim. Geldiğimizden beri etraf daha yeni kalabalıklaşıyordu, Adelin şimdiden uyukluyordu ve derste de uyuyayacağı barizdi. Ona evde kalmasını söylesem de dersimi geçiremem demiş ve gelmiştik. Zaten evde çok sıkılan biriydi, benim aksime neşeli ve insanlarla iletişim kurmayı seven bir yapısı olduğu için evde boş boş oturmak onun kalıbına uymuyordu.

"Sabah Mahzun'u içeri alan sen miydin? Kendi kendine nasıl girdi diye on saat düşündüm ama aklıma senden başka neden gelmedi." Başını koyduğu yerden kaldırıp aniden sorduğu soruya karşın bir süre durdum.

"Bendim." dedim ve itiraz etmesi için beklemeden sordum; "Kızdın mı?"

"Hayır...Ya da evet, kızmıştım ama daha sonra kediyi yıkadığını fark ettim ve bir şey demedim."

Mahzun oturduğumuz apartmanın kedisiydi. Ara sıra kapıda görünce dayanamaz, içeri alırdım. Adelin ise benim kedi düşkünlüğümün aksine kedileri hiç sevmezdi. Sevmezdi ama tüy döktüklerinden veya kirli olduklarından değil, küçüklükten beri gelen bir korkusu vardı.

Ölüyoruz Rosaura.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin