03 ; things i wanted to say but never did.
ゆ
gracie abrams, friend.
Apartmanın kapısını açıp içeri girdiğim tam o an, aklıma üşüşen bütün küfürleri kendime saydırmakla meşguldüm. Gideceğim yere taksi tutmak yerine yürümeyi seçmiş, üstelik yanıma yeterli para da almamış ve dönüşte bardaktan boşalırcasına yağan yağmura yakalanmıştım. Yağmurluğum bile yoktu, kendimi denize atmış olmaktan çok daha beterdim ve şemsiyemi de çıkarken kapıda unutmuştum. Akılsızlığın bu boyutuna ne denilebilirdi, artık bilmiyordum.
Soluk renk duvar ve merdivenler alelade soğukluğuyla kendini belli ediyordu. Zaten yeterince üşümüştüm, hasta olacağım bariz belli de olsa merdivenleri kaçar gibi tırmandım ve ıslak ceketimin cebinde kaybolmuş anahtarı aradım. Adelin sabah ben evden ayrılırken uyuyordu, ona haber vermemiştim, tahminimce beni epey merak etmiş olmalıydı.
Tabii hâlâ uyuyor da olabilirdi, bu yüzden kapıyı sessizce açmaya karar verdim ve adımlarımı da aynı sessizlikte içeri attım.
Fakat bütün bunlara gerek kalmadan evin içindeki bi' dolu kahve kokusu içeri girer girmez burnumu doldurdu. Kapı ardımdan kapanırken mutfaktan koridora doğru gelen adım seslerini duyumsadım.
"Hoş geldin. Neredeydin?"
"Profesör çağırmıştı onun yanına gitmiştim."
Üzerindeki sarı sweati ve ona uyumlu sıkıca toplanmış saçlarıyla bana bakan Adel, bu sabah oldukça toparlanmış görünüyordu. Yüzünde bir nebze uyku yoktu ve gülümsüyordu da. Ancak ıslak kıyafetlerimin ve muhtemelen mahvolmuş saçlarımın farkına vardığında, gülümseyen ifadesi yerini hayrete bıraktı.
"Bu halin ne senin? Taksiye binmedin mi?"
O telaşla sorarken ben ıslak, ağırlaşmış ceketimi zorlukla çıkarıp uygun bir köşeye astım.
"Cüzdanımı burada unutmuşum. Ayrıca çıkarken yağmur yoktu."
Durumumu kısaca açıkladıktan sonra ılık bir duşa gireceğini söylemiş, o da endişeli ifadesiyle bir süre bana bakıp bakıp mutfağa geri dönmüştü. Hemen sonra üzerimdeki ıslak kıyafetlerden kurtulmak konusunda acele ettim ve sıcak bir duşa girdim. Nihayetinde kabinden çıkıp kuru ve temiz kıyafetleri üzerime geçirdiğimde, kendimi bir kez daha ağır bir halsizlik içinde hissediyordum. Zaten böylesine dalgın birinin dinlenmiş bir vücuda sahip olması ne mümkündü?
Saçlarımı hafif bir kurutmadan geçirip sabahki dağılmış yatağımı toplamaya koyuldum. Aynı anda mutfaktaki Adelin'in sesi kıkırdar tonda yükseldi. İrkilerek bir süre duraksarken, içeride benim göremediğim başka birinin olduğu düşüncesi istemsiz aklıma yerleşti, merakla odadan çıktım ve ağır adımlarla mutfağa ilerledim. Evin içindeki kahve kokusu burnumun alışmasından olmalı, artık etkisini yitirmişti.
"Adelin?"
Kapıyı hafif aralayıp içeriye göz attığımda, başka birinin varlığını zaten önceden sezmiştim. Odanın her zamanki havasından ayrı, içeriye çok daha farklı bir koku sinmişti çünkü; bir insanın sıcaklığını hissettirir cinsten, yabancı ve alışıksız; fakat güven verici bir koku.
"Ah, çıktın mı? İçeri gel sana da bir kahve koyayım." dediğinde Adelin, tezgaha eğilmiş birkaç kupayı doldurmakla meşguldü. Küçük mutfağın bu evde geçen diğer tüm günlerin aksine toparlanmış ve temizlenmiş olduğu gözüme çarpan ilk ayrıntı; ikincisi ise yeşil tekli koltukta oturmakta olan yabancı olmuştu. Hoş, Adelin'in arkadaşıysa daha önce mutlaka görmüş olmalıydım fakat o an için kim olduğunu çıkaramadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölüyoruz Rosaura.
RomansaRosaura'nın fazlasıyla sıradan hayatı, bir gün kapısına bırakılan bir çizimle sekteye uğramaya başlar. [ 1619pm ] ©020319 ©211221[recompose]