15

2.7K 206 70
                                    

15 ; hiraeth.

Elimin ıslaklığını bacaklarıma sarılı siyah önlüğe silip cebimdeki telefonu umutsuzca elime aldım. Normalde de yorucuydu fakat bugün ayrı bir yorgunluk oluşmuştu üzerimde. Uykulu ve ağrılı gözlerime düşen ekranda yazılı saate göre hala daha burada geçirmem gereken bir saatim vardı. Artık katlanamayacak gibi hissediyor ve saatlerdir benimle beraber çalışan iş arkadaşımın güler yüzüne karşılık ben bozuk, memnuniyetsiz bir suratla ayakta dikiliyordum. Ona normal geliyor olsa dahi bana bir asır gibi gelmişti geçen süre. Sırf uyumamak için ne ilaç almış, ne de bir şey yemiştim. Midemdeki boşluk nihayetinde baş dönmesine sebep oluyordu, bir şey yemek istesem de bu kez mide bulantım buna izin vermiyordu. Dinlenmem gerektiğini ağrıyan bacaklarım, en çok da çökmüş göz altlarım bas bas bağırıyordu. Şehirde başka hangi dükkan gecenin bu saatinde dahi tıka basa dolu olabiliyordu sahiden?

Elindeki tepside bulunan boş bardakları bırakarak tezgahın arkasına geçen Sky'a baktım. Yüzünde uykuya dair hiçbir iz yoktu, benim aksime bu duruma aşırı alışkın duruyordu. Gerçi ben hep böyleydim ama şimdilik bu gerçeği es geçiyordum.

"Sky?"

"Efendim?"

"Birazcık dinlensem senin için sorun yaratır mı? Gerçekten sadece on dakika."

"Tabii ki dinlenebilirsin.." diye mırıldandı gülümseyerek. Onu henüz tanımama rağmen samimiyeti birkaç günde beni ona karşı ısındırmıştı. İnsanlarla iletişimde hep geri kaçan, özellikle yeni biriyle tanışmaktan hiç hoşlanmayan biri olduğum halde iyi anlaşmıştık.

"Hatta istersen yukarı çıkıp dinlen. Eminim buradan daha sessizdir."

Ciddi manada çok yorgundum, bu söylediklerine sadece gülümsemekle yetinebildim.

"Teşekkür ederim."

Geri tekrardan rica eden sesi ben merdivenleri geçince kaybolurken alt kattaki insanların sesi de bir nebze kesilmişti. Bu katta insan azdı, fakat ortam soğuktu. Her masaya tavandan birer lamba sarkıtılmış, lambalar ise kendi etrafını ancak aydınlatıyordu. Eğer masalara yakın değilseniz belli bir karanlığın içinde hareket ediyordunuz, tabii bu da insanın uykusunu getiriyordu. Evet, benim gibi 'istese dahi uyuyamayacak' birinin bile.

Hızlı davranıp mutfağa geçtim, kahve makineleri burada yığıldığından kapıyı açar açmaz kahvenin yoğun kokusu genzime dizildi. Işığı açmadım, yorulan bakışlarıma dışarıdaki sokak lambası bile fazlaydı o an. Yorgun argın ilerleyip cam pencerenin önünde, içerideki tek koltuğa yerleştim. Mümkünse gözlerimi kapayıp bir an evvel dinlenmeyi diledim. Boğazım geldiğimden beri acıyordu,  hatta insanların yanında öksürmemek için kendimi öyle zorlamıştım ki çoğu kez gözümden yaşlar akmıştı. Şimdi ise yattığım yerde dilediğim kadar öksürüp istersem kusabilirdim.

Başımı derslerden kaldırıp da evin ihtiyaçlarının ne denli uzadığını fark edeli bir hafta oluyordu. Onun ardından bir işe gireli ise üç gün. Gel gör ki ilk günden ağırca bir yorgunluk üzerime çökmüştü. Adelin bu bitkin halimi gördükçe işe girmeme bir türlü ikna olamamış, daha bu akşam evden tartışmalı ayrılmıştık. Sanırım asıl onu kızdıran şey, işe girmeden evvel ona sormamamdı. Çünkü birimiz çalışırken birimiz asla oturmayacak, dahası yaptığımız her şeyden önce diğerimizin haberi olacaktı. Birlikte ilk kez bir eve yerleşirken böyle anlaşmıştık ve Adelin kurallarına her zaman sadık biriydi. Bu kez haksız olan sanıyorum ki bendim. Yine de bu, çalışmam gerektiği gerçeğini değiştirmiyordu. Zaten kendimi yeterince mahcup hissediyordum.

Ölüyoruz Rosaura.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin