06

3.6K 276 28
                                    

06 ; late bloomers.

Tom Rosenthal, All of Them Dreams.

Elimdeki çiçeğe baktım, birkaç kısmını iple bağlamasam kahrından süzülüp düşecekti. Öyle narin, öyle hastaydı.

Su kabını pencere pervazına, düşmeyecek şekilde iliştirdim. Yaprakları epey sararan bitkiyi de pencereyi açıp önüne koydum. Günlerdir havalandırıyor, birkaç besleyici su karışımını hazırlayıp veriyordum ancak yine de doğrulmuyordu. Lotte'den alıp evime getirdiğimden bu yana bir kere bile canlanmamıştı. Oysa tam da mevsimiyken, neye küsmüştü bu kadar, neyine üzülmüştü de böyle solmuştu, hala anlam veremiyordum. Elimdeki şişeden birkaç fıs daha sıkıp geri çekildim. Sorun değildi, nasıl olsa bir şekilde gönlünü alırdım onun.

Biraz dolanmanın iyi olacağını düşünerek terliklerimi ayağıma geçirdim. Etraf her zamanki dağınıklığını gözler önüne seriyordu. Yatağım toplanmamıştı, kıyafetlerim üzerinde seriliyordu ve ders kitaplarım iki gündür üst üste yığılmıştı. Hatta odadan çıkmadan evvel minderi düştü düşecek sandalyeyi görüp düzeltmeyi düşündüm, fakat tenezzül etmeyip geçip gittim. Adımlarım soğuk zeminde hızlı hızlı yürüdü, balkon kapısını açıp dışarı çıktım ve sabahın temiz havasını içime çektim. Rüzgar ara sıra fazladan esip kulağıma doluyordu. Saat sabahın belli bir vaktini geçirmiş, güneş çoktandır doğmuştu ve balkonumdaki çiçekler de bunu bilir gibi capcanlı açmıştı yapraklarını. Aşağıdaki sokak, sandığım kadar hareketli değildi, kimsecikler yoktu. Ancak nereden baksan bir on, on biri bulmuştu saat. Bu şehrin insanları haftasonu uyumayı kesinlikle iyi biliyorlardı, benim aksime.

Kapıyı açık bıraktım ve perdenin küçük mutfak tezgahına ara ara uzanmasına izin verdim. Hatırlıyordum da, birkaç ay önce salonda uyuyakaldığımda ve sabahın bir vakti gözümü açtığımda, fark ettiğim ilk şey bu esen perde olmuştu. Ağustos sıcağıydı ve hafif rüzgar beni hem serinletmiş hem de tatlı uykumdan tam zamanında uyandırmıştı. O günü ve tattığım o güzel uykuyu geri istiyordum. Yaklaşan kış mevsimi zemini soğutmaktan başka neye yarıyordu sahiden?

Elimde bir kahve kupası, içine kutudan seçtiğim herhangi bir sallama çay alıp koydum. Sıcak su kaynamıştı, yanına hazırladığım birkaç küçük acı sos ve dünden kalan patates kızartmaları bir tepsiye konmuş, her şey tamamdı. Kızartmalar bir miktar bayatlamış görünse bile en yakın arkadaşımı cezbetmesini umuyordum. Salondan çıkarak soğuk holde ilerledim ve odasının kapısını ayağımla tıklattım. Kapı aralıktı ve biliyordum ki çoktan uyanmıştı aptal.

"Adel, sana nasıl harika bir kahvaltı hazırladığımı bilmek ister misin?" dedim yükselen bir tonda. Kafamı eşikten uzatıp içeri, tahmin ettiğim gibi uyanık olan ona baktım. Ancak geldiğimi duyduğu gibi gözlerini kapattı. Geçip tepsiyi beyaz renkteki konsola bıraktım ve ona döndüm.

"Uyumadığını biliyorum yalancı. Kalk hadi."

Yattığı yerde diğer tarafa dönüp konuştuğunda, sesi halsiz geliyordu. "Sen benim yerime ye, ben uyumak istiyorum."

Çoktan yediğimi söyleyip onu ikna etmeye çabaladım, ses vermedi. Ama hiç pes edesim yoktu, birkaç adımda yanına ulaşarak yorganı bütünüyle üzerinden çektim.

"Ya gerizekalı! En nefret ettiğim şeyi yapıyorsun şuan, kalkmak istemiyorum işte annem misin de bana zorla yedireceksin? Ver şu yorganı!"

Ölüyoruz Rosaura.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin