~Bölüm 28~

48 0 0
                                    



Oturduğum yerde dizimi sallıyor asla ağzımı dahi açmıyordum. Sinirim artık benden çıkmış yanıma beş metre yaklaşanları yakıyordu! Beynim, tüm hücrelerim, sinir kat sayılarım beraber kalkmış horon tepiyordu. Ama asla asaletimden ödün vermiyordum. İleride verecektim de! Az kaldı çünkü ne sabrım kaldı ne de gücüm! Herkes kendi arasında konuşuyordu. İlay ile Maral beklediğimin aksine anlaşmış gibilerdi. İlay, Maral ve İlkay beraber konuşuyor. Ela, Bersu, Gökcan abi ve Reşat abi beraber konuşuyordu. Ben ise tamda mal gibi ortadaydım. Sorun neden? Çünkü benim sevgilim olacak adamın telefon görüşmesi, mesajı susmuyordu! Kaç gündür sus sus sus bekliyorum ama yeter daha boğazıma dayandı. Bersu ile gözlerimiz buluşunca ona trip attığımı sanmasın diye çektik gözlerimi. Bunu da yanlış anlayıp göz devirdim de sanabilirdi tabii. Ama umursamadım ve gözlerimi kapatarak derin bir nefes aldım.

"Neyi var benim kuzumun?" Diye sordu Bersu şefkat dolu sesiyle. Gözlerimi açıp ona döndüm. Ona karşı hiçbir zaman zırhımı kaldırmamıştım. Ne olursa olsun en ufak şeyde olsa ona karşı ağlamaya çekinmemiştim. Çünkü o ağlamayı küçüklük sanmazdı, çünkü o ağlamak ne bilirdi. En azından benim için ne bilirdi. Gözlerim dolarken ofladım. "Anlat hadi." Dedi elimi tutarak. Kafamı çevirip Demir'e baktım. Hararetli bir şekilde konuşuyordu. Kiminle konuştuğunu sorduğumda konuyu değiştiriyordu. Telefonunu istediğimde kaçacak delik arıyordu. Bir tek ben değil Çınar abi bile farkındaydı bunun! "Şuna bak! Umrunda değilim artık. Kendi telefonunda kendisine yeni bir dünya kurmuş!" Dedim titreyen sesimle.

"Ne yani?" Dedi kaşlarını çatarak. "Farkında değil misin? Telefondan başka bir şeyle ilgilenmez oldu." Dedim sitemkar bir tavırla. Bersu korkak ama bir o kadar emin bakışlarını Demir'e çevirdi. Bende baktım onun ardından. Sırtını ağaca dayamış telefonunda bir şeyler yazıyordu. "Yok be. Demir abi yapmaz öyle şey bilirim ben." Dedi emin bir sesle. "Bir aydır evden çıkmıyorum, bir ay da hastaneden çıkmıyorum. Sıkılmıştır." Dedim. "Kuzum sen sıkıntılı dönemine mi girdin?" Dedi Bersu şaşkınlıkla. "Adam dört sene beklemiş seni iki ayda mı sıkılacak?" Dedi beni ikna etmeye çalışırken. "Ya eğlence aradıysa?" Dedim burnumu çekerek. "Ne yap biliyor musun? Bunları ona sor." Dedi. "Bayağı bana dediklerini diyeceksin." Dedi ardından sırıttı. "Bende gidip Çınar abinin ağzından laf alayım." Dedi ve kalkıp yanağımı öpüp gitti.

Demir kalkan Bersunun yerini almıştı. Ona dönmemiştim bile. İkimizde susuyorduk. Tek bir soru bekledim ondan. 'Ne oldu?' 'Neyin var?' Sorularından bir tane. Ya da tek bir cümle! Ama o da benim gibi konuşmamaya yemin etmiş gibiydi. "Tıp mı oynuyoruz?" Dedi İlay şaşkınlıkla bize dönerken. Omuz silkip başka bir yere baktım. "Hey! Demir!" Dedi İlay Demirin gözüne gözüne el sallayarak. "Ha? Ne?" Diye sordu Demir. "Acaba neye daldırdıysa!?" Dedim sıkıntıyla. "İşlere ya.." diye mırıldandı. "Aynen eminim." Dedim sinirle. "İyi." Dediği zaman sinirle ona döndüm. Resmen gram umrunda değildim. "Oha Demir!" Diye bağırdım sinirle. "Ne?" Dedi bıkkın bir tavırla. Şuna bak şuna! Sinirle ayağa kalktım. "Kendini topla! Vallaha bir daha yüzümü göremezsin!" Diyerek hızla ayağa kalktım.

"Tamay!"

Arkamdan seslendi ama beklediğimiz kişi, Demir, değil İlaydı! "İlay git ya!" Dedim. Sanırım gerçekten özel günüme girecektim yoksa Demir böyle değil benim gözümde büyüyordu şu an. Aksi idda edilemezdi! "Lan dur arkandan deli danalar gibi koşuyorum!" Dedi İlay kolumdan tutup nefeslenirken. "Bak umrunda değilim! Nereye filan diye sorar ya insan!" Diye bağırdım. Demirin yüzünü seçebiliyordum ve buraya bile bakmadığını gördüm. Hayır diyecem ki doğum günüm yaklaşıyor rol yapıyor. Daha iki ay var! Neyin rolü bu!?

"Tamay!"

Bizim gittiğimizi yeni fark etmiş olacak ki hızla yanımıza koşmaya başlamıştı Maral.

GECE GÜNEŞİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin