~Bölüm 30~

34 0 0
                                    



İçimde ki sesi  zor da olsa bu iki günde susturabilmiştim. Demirle o konuşma olalı iki gün olmuştu. Onu düşünmemek istiyordum. Görmemek istiyordum. Annem sürekli beni zorluyordu ne olduğunu anlatmam için. Ama olan bir şey yoktu. Olan değil, biten şeyler vardı. Ama maalesef dışarıya çıkmak zorunda bırakılmıştım. Aslında bir yönden de iyi olmuştu. Evde durduğum sürece annem ne olduğuyla ilgili baskı yapıyor, İlay her defasında söylememiz gerektiğini söylüyordu. Ve ben tek kelimeyle daralıyordum. Derin bir nefes alarak onları geride bırakarak salıncağa oturdum ve kulaklığımı takıp sallanmaya başladım. Hiçbir şey olmamış gibi davranmayı seçiyorlardı. Bu benim için çok çok iyiydi, sanırım teşekkür etmeliydim bir ara.

Onlar öyle davransa da ben yapamıyordum. Gülerek bana dönüp bir şeyler söylüyor bende zoraki gülünce onların da morali bozuluyordu. Buna hakkım yoktu. Hemde hiç. O yüzden tek kalmak tek çaremdi. En güzeliydi benim içinde. Fazla hızlandığım salıncakta gülümsemek istedim. İçime inat gökyüzünde açmış olan güneşe gülümsemek istedim. Sürü halinde uçuşan kuşlara gülümsemek istedim. Ama o sıra önüme doğru koşan kız çocuğunu görünce korkuyla durdurmaya çalıştım salıncağı. Zor bela durdurduğumda kızın bacağı dizime gelmişti ama canı yanmamış olacak ki ağlamamıştı. Sinir beni itip yanımda ki salıncağa oturdu.

Yere baktığımda ayakkabımın yırtıldığını gördüm. Durmak için büyük çaba harcamıştım çünkü. Şarkıyı durdurup kulağımdan çıkardığım kulaklığı. Küçük kız çocuğuna döndüğümde bir çocuğun elinde iki pamuk şekerle koştuğunu gördüm. Kızla konuşmayı boşverip izlemeye başladım. "Al." Diyip uzattı çocuk nefes nefese. "İstemiyorum!" Dedi kız kollarını önünde bağlarken. "Hadi al. Amca bana dedi ki seni üzdüğü için özür diliyormuş." Çocuk en fazla altı yaşında olmasına rağmen küçük kızı yatıştırmak için söylediği sözler olgunlaştırıyordu kendisini. Kız utangaçlıkla aldı pamuk şekeri. O gün hep beraber oturduğumuzda Demirin anlattığı bir anımıza ne kadar benzeyen bir olay olduğunu hatırladım.

"Tanışıyor musunuz?" Diye sordum. O kadar konuşmuyordum ki, çıkan sesten ben bile şaşkındım. "Hayır." Dedi kız. "Ne oldu?" Diye sorduğumda çocuk göğsünü gere gere konuşmaya başladı. "Parasını düşürmüş pamuk şeker alamamış diye ağladı." Dediğinde dolan gözlerimi küçük çocuklardan saklama ihtiyacı duymadım ve küçük çocuğa sıkıca sarıldım. "Aferin." Dedim ve ağlamaya başladım. "Ben Emir." Dedi çocuk saçlarımı okşayarak. "Ne oldu?" Dedi gözlerimi silerken. Küçük parmakları yanaklarımdan akan göz yaşlarımı silerken burnumu çektim. "Senin adın ne?" Dedim kıza. "Serenay." Dedi kız. Emir-Demir, Tamay-Serenay..

"Abla ağlama ne olur." Dedi çocuk. "Neden ağlıyorsun ki?" Dedi kız ardından pamuk şekerini bana uzattı. "Yemek ister misin?" Dedi. Gülümseyerek kafamı iki yana salladım. "Siz çok iyi arkadaş olun tamam mı?" Dediğimde kafalarını salladılar. "Hep birbirinizin yanında olun." Dediğimde tekrar programlanmış gibi salladılar kafalarını. "Asla küsmeyin birbirinize." Dedim. "Sen çok sevdiğin arkadaşına mı küstün?" Dediklerinde kafamı salladım. "Ne kadar seviyordun?" Diye sordu Emir. "Böyle kocaman." Dedim. "Üzülme, benim pamuk şekerimi ver barışın." Dediğinde kafamı iki yana salladım.

"Teşekkür ederim. Hadi siz oynayın." Diyip ayağa kalktım ve gözlerimi silip arkamı döndüm. Ama arkamda ellerini yumruk yapmış bir Demir görmeyi beklemiyordum. Kızarık gözlerimle ona bakarken burnumu çekip yanından geçtim. Yanından, sanki normal, öylesine biriymişim gibi çekip gittim. Rüya'nın yanına gitmeliydi. O, oraya aitti ne de olsa?

Ne olursa olsun son kez bakmak için arkamı döndüğümde Demir'in kız çocuğuna sarıldığını gördüğümde içime bir yumru oturdu. Bir umut doldu. O kadar şey üzerine tekrar umutlanmam bile saçmaydı. Boşverip önüme döndüm. Demir bu mahalledeki herkesi tanırdı, büyük ihtimalle bunları da tanıyordu.

GECE GÜNEŞİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin