Gizli bir hayranlık,
Sana doğru karanlık.Œ
Hayatım papatya'nın hikayesine benziyordu sanki. Hiçbir papatya ölüme layık olmayacak derecede güzeldi. Lakin, ölümün en yakıştığı bitkiyken, onun ölümü insanı heyecanlandırıyordu. Öldükten sonra, belki soluyordu ama insanı bîhuş edecek kokusu tüm kederi bir meltem misali alıp götürürdü.
Ben de, bir papatyaydım. Ve az önce, o zehirli dudakların tenimde bıraktığı izlerden sonra ölüme layık görülmüştüm. Ama o ölümümden sonraki güzelliği fark etmemişti. Sebebi ise hırsı ve bitmez tükenmez öfkesiydi. Beni bu odaya kilitlemiş, ardından çıkıp gitmişti. Anlamıyordu, etrafındakilerin dudaklarından çıkan farklı, ama aynı anlamlı sözleri anlayamıyordu. Belki de gerçekten düşündüğüm gibiydi. Hayata tutunmak istemiyordu.
Kapıdaki kilit sesiyle, irkilerek kendime geldim. İçeriye Jimin girmişti ve açıkcası beni gördüğüne şaşırmış gibiydi.
"Seni buraya mı kilitledi?"
Önüme düşen saçımı kulağımın arkasına sıkıştırırken, başımı ağır ağır salladım.
"Piç herif."
Birkaç küfür daha mırıldanmıştı, ama sessiz olduğu için duyamamıştım. Açıkcası duymak için uğraş da vermemiştim.
Çantamı alıp, baş selamı vererek yanından geçip gittim. Merdivenleri hızlı hızlı inerken, vahşi bir ayı gibi kükreyen insanların yaptığı tezahurat, daha çok mağara adamlarının çığlık atmasına benziyordu. Fazla saçma bir benzetme yapmışken, yüzümü buruşturup ringe baktım.
Daha başlamamışlardı. Bakışlarım ardından Bambam'ı ararken, ring'in aşağı kısmında bedenini fark etmiştim. Baş parmağını kaldırdığında, derin bir nefesi rahatlayarak dışarıya üflemiştim.
Karşımda alalade bir adam yoktu. Sinsiydi ve ona onun gibi davranmaktan çekinmemiştim.
Flashback; yarım saat önce
Bambam benim odaya gidişimle merdivenleri inerken, aniden durdum ve arkama dönüp onu da durdurdum.
"Bambam, buraya gel."
İndiği birkaç basamağı isteğimle tekrar çıkıp yanıma geldi. Sırt çantamın ön cebinden çıkardığım küçük şişedeki ilacı ona uzattım.
"Bunu al ve Lucas ile Mark'ın içkisine birkaç damla damlat. Bir damlası bile etkili olur."
"Bu ne?"
"O iki herif bugün lavobodan çıkamayacak."
Çok bilmiş bir şekilde sırıtırken, o da gülmüştü.
"Arkadaşım olmasan sana yürürdüm, Jisoo. Ama maalesef ki, arkadaşımsın."
Omzuna bir tane geçirirken, gülerek kaçmıştı.
Flashback; son
O bana bir çok şey öğretmişti.
Mesela, istediğini alman için yoluna çıkacak engelleri noktasına kadar incelemeli ve bununla da hareket etmeliydin.
Üstümde bu derecede bırakacağı etkiyi beklemiyordum tabi, ama hakikaten de zekiydi. Bir kadını bırak, her türlü insan onun zekasının önünde bir halt edemezdi.Kollarımı birbirine sarmışken hakemin başlangıç verdiğini gördüm kolunu geri çekmesi ile.
Yoongi sadece durdu, Lucas ise hızlı davranıp ilk atağı yapan taraf olmuştu. Sert bir yumruk atmıştı, ama yumruğu Yoongi'ye ulaşmadan bir büklüm olarak yere çökmüştü.Herkes şaşkınlıkla neler olduğunu izlerken, sırıtmakla yetiniyordum. Gebermesi için zehir de hazırlayabilirdim, ama bunu yapsaydım en az onlar kadar adi biri olacaktım.
Bakışlarımı her şeyi sakince izleyen Yoongi'ye çevirdiğimde, kısık gözlerinin hedefi olduğumu yeni fark ediyordum. Yüzümdeki gülüş silindi. Oldukça duygusuz bir edaya bürünüp, sol elimin baş parmağı ile işaret parmağını açarak hayali bir silah yaptım.Ve kaldırarak ona doğrultup, yine hayali bir şekilde sıktım.
Tek kaşı havalanırken, çantamın kulplarını sıkıca tutarak çıkışa yönelmiştim. Beni kullanmak neymiş onu da gösterecektim, ama ilk önce o huysuz adamın dikkatini çekmeli, peşimden gelmesini sağlamalıydım.
O kızların peşinden bir kez gelirdi. Çoğu kez de kabul edilirdi. Ve benim farkım o olacaktı ki, peşimden bir kere değil bin kere bile gelse kolay kolay ağına düşmeyecektim.
§
Yorum ve oylarınızı bırakmayı unutmayın♡
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My false truth [ yoonsoo ] ✓
FanfictionAdam kadının kalbini yakıp, ardından körüklüyordu. Kadın ise, yanan kalbini bir kenara itip, adamın dudaklarında gülüşüne dair kırıklar arıyordu. Çünkü biliyordu, adam gülseydi, kalbi iyileşirdi. • Dünya beyaz b...